× Türk İslam Devletleri

Anadolu Selçuklu Kuruluş Dönemi

12 yıl 5 ay önce - 12 yıl 4 ay önce #124 Yazan: kemal
Anadolu Selçuklu Kuruluş Dönemi
Kutalmışoğlu Süleyman Şah Dönemi (1077 - 1086)
Selçuk Beyin oğlu Arslan Yabgu'nun torunu ve Selçuklu beylerinden Melik Şihabeddin Kutalmış Beyin oğlu Gazi Süleyman Şah, Anadoluyu baştan başa fetheden ve bir Türk yurdu haline getiren Türk yiğididir. Alparslan'la birlikte Malazgirt muharebesine iştirak eden Gazi Süleyman Bey muharebede büyük kahramanlık göstermiştir. Zaferin kazanılmasından sonra Sultan Alparslan bu namlı kumandanını Anadolunun fethiyle görevlendirdi. Gazi Süleyman Bey kahraman fedâileriyle birlikte Anadolu içlerine dalarak süratle fetih hareketine girişti ve birkaç sene içerisinde muazzam fetihler yaparak Anadolunun büyük kısmını ele geçirdi. Gazi Süleyman Bey, Artuk, Tutuş, Dânişmend, Saltuk Beyler gibi büyük kumandanları, akıncı bölükleriyle çeşitli bölgelere göndermişti. Bu kumandanlar zaferler kazanarak Anadolunun bir Türk ülkesi olmasını temin etmişlerdir. Anadoludaki fetih ordusu Kayseri civarında Bizans ordusuyla yaptığı savaşı kazandı ve hiçbir engelle karşılaşmadan Marmara sahillerine, İzmit'e kadar ilerledi. Süleyman Bey, Konya ile birlikte bütün orta Anadoluyu fethetti. 1075'te de mühim bir Bizans şehri olan İznik ve havalisini ele geçirerek İznik'e yerleşti.

Gazi Süleyman Beyin Anadoludaki fetihleri bütün İslam beldelerinde sevinçle karşılanmaktaydı. Sultan Melikşah da çok sevdiği Süleyman Beyin muvaffakiyetlerinden dolayı her vesileyle sevincini belli ediyordu.Sultan Melikşah, 1077'de Gazi Süleyman Bey'i Anadolu sultanı olarak ilan etti. Böylece payitaht İznik olmak üzere Anadolu Selçuklu devleti tarih sahnesine çıkmış oluyordu.
Süleyman Şah, Bizansın içişlerine de karışıyor, desteklediği şahsı kral yaptırıyordu. Nitekim krallığını ilan eden Bizans kumandanı Botaniates'i desteklemiş ve bu kumandanın yanına iki bin asker vererek tahtı ele geçirmesine yardımcı olmuştu. Askerlerine ve halka son derece iyi davranan ve adaletle iş ören Süleyman Şah gayr-i müslim yerli halkın da takdirini kazanmıştı. İç isyanlar ve kötü idare yüzünden perişan olan yerli halk, Süleyman Şah idaresinde huzur ve sükûna kavuşmuşlardı.

Bir yandan fetihler devam ederken, diğer yandan fethedilen topraklara atalar yurdundan Türkler getirilip yerleştiriliyordu. Azerbaycan, Türkistan ve Horasan'dan onbinlerce Türk Anadoluya göçetmeye başlamıştı.Süleyman Şah, Kapıdağı yarımadası ile Çanakkale Boğazı'nın Asya sahillerini de ele geçirdi. İstanbul Boğazına kadar olan kısımlar daha önce ele geçirilmişti. Öyle ki Selçuklu orduları Üsküdar'a kadar gelmiş ve hasretle İstanbul'u temaşa etmişlerdi.1081'de yapılan anlaşmaya göre, Selçukluların Marmara sahillerine kadar bütün Anadolu'ya sahip oldukları Bizanslılarca da kabul edilmiştir.

Süleyman Şah 1082 yılında Çukurova'ya girdi ve ilk önce Tarsus'u fethetti. 1083'te ise Adana, başta olmak üzere bütün Kilikya (Adana civarları) beldelerini hakimiyyeti altına aldı. Süleyman Şah'ın en büyük arzusu Antakya'yı ele geçirmekti. Bu maksatla yola çıktı. Harekâtını gizli tuttu. 12 gün boyunca gündüzleri konaklamak ve geceleri yol almak suretiyle ordusunu ilerletti. 13 Aralık 1084 günü Antakya önlerine geldi ve ani bir hücumla şehri ele geçirdi. Şehrin büyük kilisesini camiye çevirdi. İlk cuma namazında 120 müezzin bir ağızdan Ezan-ı Muhammedi'yi okudu. Süleyman Şah şehrin ahalisine çok iyi davrandı ve şehri baştan başa imar ettirdi.

Süleyman Şah Anadoludaki fetih harekâtını devam ettirdi. Kumandanlarını çeşitli bölgelere gönderdi. Bunlardan Buldacı Bey, 1085 başlarında Maraş, Elbistan, Göksun ve Besni kalelerini fethederek bu bölgeleri ele geçirdi. Bu esnada Çaka Bey İzmir'i fethetmiş, İzmir Körfezinde büyük bir donanma kurdurarak Selçuklu Devletinin ilk deniz kuvvetlerinin kurucusu olmuştu. Gümüştekin Bey ise Urfa ve Antep çevresini fethetmişti. 1085'e doğru bütün beylikler bir araya getirilmiş ve Anadolu'da kuvvetli bir devlet doğmuştu. Süleyman Şah Kurucusu olduğu devletin birliğini temin etmişti. 1105'e doğru bütün Anadolu Türklerin eline geçmişti. Anadolu fâtihi Süleyman Şah, devlet idaresinde de maharetini göstermiş ele geçirdiği topraklara kök salmak için müslüman ahalinin Anadoluya yerleşmesini temin etmişti.

Süleyman Şah zaferden zafere koşarken, Sultan Melikşah'ın kardeşi Sultan Tutuş da saltanat hevesine kapılmış, Suriye'de bir devlet kurmak maksadıyla sağa sola saldırmaya başlamıştı. Süleyman Şah, Sultan Tutuş'un bu hareketlerine dur demek maksadiyle ordusuyla birlikte Tutuş'un üzerine yürüdü. İki ordu 5 Haziran 1086'da Halep yakınlarında karşı karşıya geldi. Muharebenin en şiddetli safhasında bir kısım askerler Süleyman Şah'ın safını terkederek karşı tarafa geçtiler. Bunun üzerine Süleyman Şah'ın ordusu bozuldu. Kendisi de muharebe meydanında vuruşurken şehid düştü. Cenazesi büyük bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra Halep kapısında defnedildi. Kabri şu an Suriye sınırları içerisindeki Caber Kalesinde olup, bu büyük şehit ay-yıldızlı Türk bayrağının gölgesinde yatmaktadır.
Vezir Ebu'l Kasım (1086 - 1092)

Ebu’l-Kasım’ın kardeşi Ebu’l-Gazi Hasan Bey, Kapadokya’da, adını verdiği Hasandağ çevresinde fetihler yapar. Kastamonu çevresinde, büyük bir olasılıkla, İznik’ten bağımsız başka bir Türkmen şefi, Karatekin ortaya çıkar. Süleyman Antakya’yı alırken, Karatekin de Sinop’u zapteder. Ege bölgesinde İzmir ve Efes’te, Çaka ve Tengribirmiş (Tanrıvermiş) adlı şefler bağımsız Türkmen beylikleri kurar. Ebu’l-Kasım, Süleyman’ın ölümünden sonra, sultan unvanı alarak Marmara ve boğazlara doğru genişler. Gemlik yakınlarında yerli rum gemicilerden yararlanarak bir donanma inşasına girişir. Aleksius bu donanmayı yaktırır. Tadikios adlı Türk generalini yollayarak İznik’i kuşatır.

Bu gelişmelerden rahatsız olan Melikşah, imparator Aleksius’a elçi yollayarak ittifak teklif eder ve İznik üzerine, köle komutan Porsuk (Bursuk) yönetiminde asker yollar. Bu, Porsuk’un, Anadolu’ya ikinci gelişidir. Daha önce 1079 da, yine Kutalmışoğulları’nı itaate zorlamak üzere gelmiş ve Mansur’u öldürerek geri dönmüştür. Ebu’l-Kasım, İstanbul’a giderek Aleksius ile uzlaşır. Melikşah, elçisi vasıtasıyla, imparatordan, kızını oğluna istemekte ve ittifak önermektedir. Karşılığında Türkmen gruplarını batı Anadolu’dan çekecektir. Aleksius, bu öneriden, Karatekin’in zaptettiği Sinop’un geri alınmasında yararlanır, fakat kız vermeye ve ittifaka yanaşmaz. Porsuk’a karşı Ebu’l-Kasım’ı destekler. Porsuk geri dönmek zorunda kalır.

Melikşah bir süre sonra, bu kez Bozan komutasında İznik’i tekrar kuşatır. İmparatora da bir elçi yollayarak eski önerilerini tekrarlar. Bu kez Aleksius zor durumdadır. Karadan Peçeneklerin, denizden ise Çaka’nın tehdidi altındadır. Kız vermeye isteksizse de, diğer konularda anlaşmak üzere Melikşah’a elçi yollar. Bozan’ın baskısı altında bunalan Ebu’l-Kasım, kardeşi Ebu’l Gazi’yi İznik’te bırakarak, söylentiye göre, kırk katır yükü altınla birlikte, bağışlanmak üzere Melikşah’a gider. Melikşah, Ebu’l-Kasım’ı, problemi Bozan ile halletmek üzere geri çevirir. Bozan yolda yakalattığı Ebu’l-Kasım’ı öldürtür. Fakat bu sırada Melikşah’ın ölümü üzerine Bozan İran’a döner. Ebu’l-Kasım’ın ölümü üzerine diğer kardeşi Buldacı, Kapadokya’dan acele gelerek, İznikte onun yerine geçer (1092-1093). Aleksios’un elçisi de ölüm haberi üzerine yoldan geri döner. Bundan sonra, Büyük Selçuklu Sultanları, Muhammed Tapar’ın önemsiz bir müdahalesi sayılmazsa, Anadolu işleriyle bir daha ilgilenmezler. Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti’nden bağımsız olarak ve oldukça farklı bir biçimde gelişir.
I. Kılıç Arslan Dönemi (1092 - 1107)

Melikşah’ın ölümü üzerine, çıkan taht kavgalarından yararlanan Kılıç Arslan İran’dan kaçarak İznik’e geri döner ve babasının komutanlarına kendisini kabul ettirerek tahta oturur.

Bu sırada İzmir beyi Çaka’nın Ege Bölgesindeki aktiviteleri dikkati çekmektedir. Çaka, daha önceki muharebelerde Bizans’a esir düşmüş, soylu ve kapasiteli bir genç olduğu için, İstanbul’da saraya alınarak bir Bizans soylusu gibi yetiştirilmiştir. Gayet iyi Rumca konuşmaktadır. Botaniates zamanında saraydaki pozisyonu gayet iyi olan Çaka, Aleksius’un imparator olması üzerine onunla anlaşamamış ve İzmir’e kaçmıştır. Buradaki Türkmenleri etrafında toplayabilen Çaka, yerli Rum halkının da yardımı ile bir donanma hazırlamış, önce Urla (Klazomenai), Foça ve Sakız’ı ele geçirmiştir. İmparatorun üzerine yolladığı kuvvetli bir donanmayı da mağlup etmiştir. Böylece Çaka, denizciliğe önem veren ve denizde zafer kazanan ilk Türk lideri olmuştur. Amacı İstanbul’u ele geçirmekti ve bunun sadece kara ordusu ile yapılamayacağını biliyordu. Bu maksatla Balkanlar’da Peçenekler ve İznik’teki Ebu’l-Kasım ile ittifak aramıştır. Bu sırada Ebu’l-Kasım, Porsuk tarafından sıkıştırıldığı için, Bizans ile anlaşmak zorunda kalmış, Çaka ise Bizans’a karşı cephesini Peçeneklerle oluşturmuştur. İmparator, Çaka üzerine tekrar donanmasını yollayarak , bu kez Sakız’ı geri alabilmiştir (1090). Bu arada ittifak gereği, Trakya’dan İstanbul üzerine yürüyen Peçenekler, Bizans ile Kuman’ların (Kıpçaklar) müşterek saldırısı sonucu kötü bir bozguna uğrarlar. Bundan yılmayan Çaka, İstanbul fethi hazırlıklarına devam eder. Çaka’nın , Çanakkale boğazında Abydos’u kuşatması, imparatorun da kışkırtması ile, buraları kendi etki alanında gören Kılıç Arslan’ı rahatsız eder. Çaka, aynı zamanda Kılıç Arslan’ın kayınpederidir. Kılıç Arslan-Aleksios yakınlaşmasından sonra Kılıç Arslan, ordusu ile Çanakkale yönüne hareket etmiş, denizden de Bizans donanması Çaka üzerine sevkedilmiştir. İki kuvvet arasında sıkışan Çaka damadının yanına gitmiş ve bazı kaynaklara göre, belki de herşeye rağmen, damadı Kılıç Arslan’ın düşmanlığını beklemediği bir ziyafet sırasında, onun tarafından öldürtülmüştür.

Haçlılarla Mücadele :

Kılıç Arslan, Bizans’la anlaşıp batıyı emniyet altına alınca doğuya yöneldi. Ermeni Gabriel’in yönetiminde bulunan Malatya’yı uzun süre kuşattı. Gabriel, bir ölçüde Büyük Selçuklu vassali idi. Fakat, Haçlıların İznik’e geldiklerinin duyulması üzerine geri dönmek zorunda kaldı. İmparator Aleksius 1091 de Selçuklular, Çaka ve Peçenekler karşısında müşkül durumda kalınca, 1091 de Papa Urbain’e müracaat ederek yardım istemişti. Fakat bu girişim, İmparatorun da beklentilerini aşarak, İslam ve Avrupa tarihinde önemli sonuçlar doğuracak olan geniş bir Haçlı hareketi ile sonuçlandı. Haçlı seferlerinin başlangıcını teşkil eden ilk kitleler, Keşiş Pierre’nin beraberinde başı bozuk ve disiplinsiz bir güruhtan başka bir şey değildi. İmparator Aleksius bu yağmacı barbarları, 1096 da Anadolu yakasına geçirdi. İzmit yönünde ilerliyen bu haçlılar her yeri talan ediyor ve her çeşit zulmü yapıyorlardı. Selçuklu kuvvetleri, bu disiplinsiz kalabalığı, İzmit’e varmadan kılıçtan geçirdiler. Bu ilk muvaffakiyet Selçukluların moralini yükseltti ve bundan sonraki Haçlıların da böyle olacaklarını sandılar. Fakat asıl büyük ve muntazam Haçlı ordusu, kontların ve düklerin komutasında ve şövalyelerden mürekkep olarak arkadan geliyordu. Haçlılar Bizans imparatoru ile anlaştılar. Ondan aldıkları yardıma mukabil, Anadolu’da fethettikleri yerleri Bizans’a bırakacaklardı. Bizans ve Haçlı kuvvetleri İznik’i kuşattılar. Malatya kuşatmasını yarıda bırakıp geri dönen Kılıç Arslan, İznik’i tamamen sarılmış buldu. Sultan hayli kayıplar verdikten sonra geri çekilmek zorunda kaldı. 1097’de İznik düştü. Kılıç Arslan’ın karısı, Çaka’nın kızı ve iki oğlu da esirler arasında bulunuyordu. 325’te toplanan ilk konsül ile meşhur olan, İznik’in geri alınışı Hıristiyan aleminde büyük heyecan yarattı. Kılıç Arslan Anadolu içlerine geri çekildi. Danişmend’i ve Kayseri Emiri Hasan Bey’i yardıma çağırdı. Kılıç Arslan kuvvetlerini Eskişehir önlerinde (Dorylaion) toplayarak Haçlıları bekledi. Burada Haçlılarla müthiş bir meydan muharebesi cereyan etti. İki taraf ta kahramanca savaştılar. Kılıç Arslan, bütün ağırlıklarını savaş alanında bırakarak, geri çekilmek zorunda kaldı (4 Temmuz 1097). Haçlılar ilk defa burada deve ile karşılaştılar. Eskişehir galibiyetinden sonra Bizans ve Haçlı orduları Konya yönünde Anadolu yürüyüşüne devam ettiler. Kılıç Arslan, Danişmend Gazi, Hasan Bey ve diğer beyleriyle birlikte Ereğli’de ikinci bir direniş hattı oluşturmak istediyse de burada da tutunamadı. Haçlılar burada ikiye ayrıldılar. Bir kolu Gülek boğazı yoluyla Kilikya’ya indi, diğer kolu ise Kayseri üzerine yöneldi. Hasan Bey bu gurupla Hasandağ eteklerinde büyük çatışmalar verdi. Haçlılar, bundan sonra önemli bir direnişle karşılaşmadan, ve Anadolu’da da kalmayarak hedefleri olan Kudüs yönünde ilerlediler.

Bu yenilgiden sonra Selçuklular zaaf içersine düştüler. Bizanslılar derhal Anadolu’nun sahil bölgelerini işgal ettiler. Çaka’nın beyliği ortadan kalktı. Ege ve Karadeniz sahilleri Rumların eline geçti. Haçlılar geçip gittikten sonra, Selçuklular yavaş yavaş toparlandılar. Kılıç Arslan bu kez Konya’ya yerleşerek burasını başkent yaptı. Bu arada kargaşadan yararlanan, Trabzon Dükası Gabras, Danişmendliler’e karşı taarruza geçti. Danişmend Gazi’nin, İsmail komutasında yolladığı bir ordu, Bayburt’u (Paipert) işgal eden Trabzon Rumlarını mağlup etti ve Gabras öldürüldü. Danişmend Gazi, Bayburt’u aldıktan sonra Malatya üzerine yöneldi. Bu arada Suriye’deki haçlılar etkinlik alanlarını kuzeye doğru genişletmek istiyorlardı. Danişmend Gazi 1098 yılından başlayarak üç yıl boyunca, büyük bir ordu ile, her yaz gelerek Malatya’yı kuşattı. Malatya sağlam surlara sahipti ve alınması zordu. Sonunda, daha fazla dayanamayacağını anlayan Malatya yöneticisi Gabriel, Antakya prensi Bohemond’dan yardım istedi. Şehri, ve güzelliği ile ünlü kızı Morfia’yı kendisine vermeyi teklif etti. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Bohemond, birçok Haçlı reisi ve bazı Ermeni prensleri ile Malatya’ya hareket etti. Danişmend Gazi bir baskınla Haçlılar’ı bozguna uğrattı (1100). Bohemond ve Richard ile birlikte Frank liderleri de esir alındı. Pek az haçlı kurtulup Urfa’ya sığındı. Esirler Niksar’da hapse atıldı. Bu zafer, Danişmendliler ve Danişmend Gazi’nin şöhretini arttırdı. Avrupa’da ise doğaldır ki büyük üzüntülere sebep oldu. Danişmend Gazi Bundan sonra Sivas’a döndü. Gabriel ise kızını Urfa Kontu Baudouin’e vererek onun himayesine girdi.

Frankların Malatya civarındaki mağlubiyetleri, meşhur haçlı şeflerinin Niksar’da hapiste oluşları, buna mukabil Kudüs’ün zaptı Avrupa’da heyecanlara ve yeni seferlerin hazırlanmasına sebep oldu. Saint Gilles komutasındaki 100.000 kişilik bir haçlı ordusu, 1101 yılında, İstanbul’dan Anadolu’ya geçti. Bu gurup İznik civarında Kılıç Arslan tarafından hemen tamamen imha edildi. Ancak pek az haçlı (rivayete göre 300 kişi) Suriye’ye varabildi. Fakat Norman ve Lombardlardan oluşan daha büyük bir gurup arkadan geliyordu. Bu ordu, Bizanslılar hariç, 300.000 kişiye ulaşıyordu. Kılıç Arslan, Danişmend Gazi ve diğer Türk beylerinden yardım istedi. Bu kez hedefleri Niksar’daki esirleri kurtarıp oradan Bağdat üzerine yürümekti. Haçlılar yaz başlarında İzmit’e geldiler ve buradan Eskişehir, Ankara, Çankırı, Kastamonu üzerinden Niksar’a doğru hareket ettiler. Türkler bu kez kalabalık haçlı ordusuna doğrudan taarruz etmeyip yıpratma savaşları verme taktiğini seçtiler. Haçlılar yollarda perişan olup aç kalarak bu kez birinci haçlıların aksine yağma ve zulüm yapmaya başladılar. Kendilerini karşılayan Hıristiyanları bile öldürdüler. Sonunda, bu aç ve disiplinsiz ordu, Amasya civarında Kılıç Arslan ve Danişmend Gazi tarafından tamamen imha edildi (5 Ağustos 1101). Pek çok esir alındı. Etiene de Blois ve Toulouse kontu ile birlikte pek az haçlı kurtularak, Sinop üzerinden İstanbul’a ulaşabildiler. Haçlılar bu yenilgiden Bizans’ı sorumlu tuttular. Danişmend’in Malatya zaferinden sonra bu büyük Haçlı ordusunun yenilmesi ile Anadolu Türkleri tekrar moral ve cesaret bulmuş ve 1. haçlı seferinin de intikamı alınmış olur. Bundan sonra gelen başka haçlı orduları da aynı akıbete uğradı.

Danişmend Gazi, Haçlı galibiyetinden hemen sonra tekrar Malatya’ya yönelmiş, şehri kuşatmış, bu kez Gabriel’in idaresinden şikayetçi olan önemli bir kısım Malatya halkının da yardımı ile şehri almıştır. Danişmenliler tarafından Malatya’nın zaptı, Kılıç Arslan’ı rahatsız etmiş ve iki Türk hükümdarının arası açılmıştır. Bu arada bir de, Niksar’da hapiste bulunan haçlıların fidyesi problemi ortaya çıktı. Bizans imparatoru Aleksius, Bohemond’u kendisi için tehlikeli buluyor ve 260.000 altın karşılığı, Danişmend Gazi’nin, Bohemond’u hapiste tutmasını istiyordu. Bohemond ise bu kadar değilse bile bu meblağın yarısını teklif ederek serbest bırakılmasını talep ediyordu. Kılıç Arslan ise hem Anadolu Sultanı olması ve hem de Amasya’daki haçlı yenilgisinde Danişmend Gazi ile birlikte savaşması nedeniyle, fidyenin yarısını kendisine istiyordu. Danişmend Gazi Bohemond’un teklifini kabul eder. Bohemond’un Gaziye teklifi sadece fidye parası değil, aynı zamanda Haçlıların ittifakı idi. Gazi, Bohemond’u 1103 Mayısında Malatya’da haçlılara teslim etti. Tabi ki Bohemond’un Avrupa’daki akrabaları arasında toplanan fidyeyi de aldı. Bu olaylar sonucu, Gazi’nin, Haçlılar ve Kılıç Arslan’ın ise Bizans İmparatoru ile anlaşması sonucu yeni ittifaklar ve cepheler kurulmuş oldu. Bu yeni oluşum içersinde Aleksius Antalya sahillerinden, Kilikya’ya, haçlılar üzerine bir ordu gönderip Tarsus, Adana ve Mamistra’yı işgal etti. Buna paralel olarak Kılıç Arslan da, 1103 Ağustosunda Danişmenlilere karşı harekete geçerek, Maraş civarında Danişmend Gazi’yi müthiş bir mağlubiyete uğrattı. Ermenilerin daveti üzerine Elbistan’ı da haçlılardan geri aldı. Danişmend Gazi 1105 yılında öldü. Gazinin ölümü üzerine, ortaya çıkan kargaşadan yararlanan Kılıç Arslan Malatya’yı Selçuklu ülkesine kattı

Bu sırada, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed’e (Tapar) bağlı olan Musul ve Harran emirleri, Muhammed ile aralarının açılması sonucu, Kılıç Arslan’dan yardım istediler. Kılıç Arslan bu emirlerin yardımına koştu. Musul ve Meyafarikin’i (Silvan) zaptetti ve Hapur’da Çavlı komutasında, Muhammed’in ordusu ile karşılaştı. Aleksius’a yardım gönderdiği için kendi ordusu zayıflamıştı. Bu meydan savaşı, hem kendisi ve hem de ordusu için felaketle sonuçlandı. Kılıç Arslan, savaş sırasında Hapur suyunu geçmeye çalışırken, kendisinin ve atının zırhının ağırlığı nedeniyle nehirde boğuldu. Bunun üzerine Anadolu Selçuklu ordusu tamamen dağıldı (Haziran 1107). Çavlı, Musul’u geri aldı.
Şahin Şah Dönemi (1110 - 1116)

Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra, Aleksius Comnenos, Akdeniz Ege Denizi ve Karadeniz sahillerinden Türkleri kovma fırsatını bulur. İzmir’de Çaka oğulları, Sinop ve Karadeniz sahillerinde Karatekin, Ceyhan bölgesinde Buldacı sahneden çıkarlar. Bilahare Maraş, Ceyhan, Antakya ve Urfa Haçlılar’ın eline geçer. Kilikya’nın dağlık bölgelerinde Toroslarda Ermeni muhacirleri prenslik kurar, Filaretos’un yerini alır ve Kilikya Ermeni Krallığı’nın temellerini atarlar. Danişmendliler güçlenerek Anadolu Selçukluları’nı geri plana iterler. Güney-doğu’da Artukoğulları, Erzurum’da Saltukoğulları ve Ahlat’ta Sökmenoğlları beylikleri teşekkül eder. Harput ve Palu taraflarındaki Çubukoğulları beyliği son bulur.

I. Kılıç Arslan'ın, ölümü ile ortaya çıkan durum biraz karışıktır. Geride I. Kılıç Arslan'ın oğulları Tuğrul Arslan, Şahinşah (veya Melikşah ?), Mes'ud ve Arap kalır. Bazı kaynaklarda, Göksun Meliki olan ve Gök-Arslan adında başka bir oğlundan da bahsedilmektedir. Babalarıyla birlikte bulunan Şahinşah ve belki de Mes'ud, Çavlı tarafından tutsak alınarak, İran'a, Sultan Muhammed’e yollanır. Arap’ın, Ankara-Çankırı Meliki olduğu sanılmaktadır. Kılıç Arslan'ın dul karısı, oğlu Tuğrul Arslan ile Malatya'dadır. Müteakip evlilikler yaparak, kocalarının atabeyliğinde, oğlu Tuğrul Arslan'ı Malatya prensi ilan eder. Son eşi ve Tuğrul Arslan’ın atabeyi ise Artukoğulları’ndan Belek’tir. Bu sırada Konya'da egemen kişi olarak, Hasandağı'nda haçlılara karşı verdiği direnişle ünlenen, Hasan Bey bulunmaktadır. Hasan Bey’in, Ege bölgesini işgal eden Bizanslılar’a karşı, Alaşehir, İzmir, Kırkağaç ve Bergama üzerine karşı saldırıları olmuş fakat bir başarı sağlayamamıştır. Hasan Bey, Muhammed Tapar'la kurduğu iyi ilişkiler sonucu, Büyük Selçuklu'nun vassali olması koşuluyla, 1110 yılında, Şahinşah'ın Konya'ya dönmesini ve tahta oturmasını sağlar. Şahinşah, kardeşi Mes'ud'u hapseder. Şahinşah’ın saltanat dönemine ait pek fazla bilgimiz yoktur. Bilmediğimiz bir nedenden, bir süre sonra, Şahinşah, Hasan Bey'i öldürtür. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Bizanslılar’a karşı ilk ciddi taarruz 1113 yılında görüldü. Emir Monoluğ ve Emir Muhammed komutasında 50.000 kişilik bir ordu Bursa üzerinden Çanakkale boğazına doğru yürürler. İmparator seferberlik ilan eder. Fakat ayaklarından rahatsız olduğu için, Türklerin üzerine İznik valisi Kamitzes’i yolladı. Kamitzes yenildi ve Türklere teslim oldu. Bunun üzerine İmparator bizzat kendisi bazı harekatta bulunduysa da başarılı olamadı ve İstanbul’a döndü. İmparator ertesi yıl yine bir ordu ile Anadoluya geldi ve karşılıklı bazı muharebeler yapıldıysa da önemli bir sonuç ortaya çıkmadı. Şahinşah dönemine ait bu bilgileri, İmparatoun kızı Anna Komnena’nın yazdıklarından öğrenmekteyiz
Şahin Şah Dönemi (1110 - 1116)

Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra, Aleksius Comnenos, Akdeniz Ege Denizi ve Karadeniz sahillerinden Türkleri kovma fırsatını bulur. İzmir’de Çaka oğulları, Sinop ve Karadeniz sahillerinde Karatekin, Ceyhan bölgesinde Buldacı sahneden çıkarlar. Bilahare Maraş, Ceyhan, Antakya ve Urfa Haçlılar’ın eline geçer. Kilikya’nın dağlık bölgelerinde Toroslarda Ermeni muhacirleri prenslik kurar, Filaretos’un yerini alır ve Kilikya Ermeni Krallığı’nın temellerini atarlar. Danişmendliler güçlenerek Anadolu Selçukluları’nı geri plana iterler. Güney-doğu’da Artukoğulları, Erzurum’da Saltukoğulları ve Ahlat’ta Sökmenoğlları beylikleri teşekkül eder. Harput ve Palu taraflarındaki Çubukoğulları beyliği son bulur.

I. Kılıç Arslan'ın, ölümü ile ortaya çıkan durum biraz karışıktır. Geride I. Kılıç Arslan'ın oğulları Tuğrul Arslan, Şahinşah (veya Melikşah ?), Mes'ud ve Arap kalır. Bazı kaynaklarda, Göksun Meliki olan ve Gök-Arslan adında başka bir oğlundan da bahsedilmektedir. Babalarıyla birlikte bulunan Şahinşah ve belki de Mes'ud, Çavlı tarafından tutsak alınarak, İran'a, Sultan Muhammed’e yollanır. Arap’ın, Ankara-Çankırı Meliki olduğu sanılmaktadır. Kılıç Arslan'ın dul karısı, oğlu Tuğrul Arslan ile Malatya'dadır. Müteakip evlilikler yaparak, kocalarının atabeyliğinde, oğlu Tuğrul Arslan'ı Malatya prensi ilan eder. Son eşi ve Tuğrul Arslan’ın atabeyi ise Artukoğulları’ndan Belek’tir. Bu sırada Konya'da egemen kişi olarak, Hasandağı'nda haçlılara karşı verdiği direnişle ünlenen, Hasan Bey bulunmaktadır. Hasan Bey’in, Ege bölgesini işgal eden Bizanslılar’a karşı, Alaşehir, İzmir, Kırkağaç ve Bergama üzerine karşı saldırıları olmuş fakat bir başarı sağlayamamıştır. Hasan Bey, Muhammed Tapar'la kurduğu iyi ilişkiler sonucu, Büyük Selçuklu'nun vassali olması koşuluyla, 1110 yılında, Şahinşah'ın Konya'ya dönmesini ve tahta oturmasını sağlar. Şahinşah, kardeşi Mes'ud'u hapseder. Şahinşah’ın saltanat dönemine ait pek fazla bilgimiz yoktur. Bilmediğimiz bir nedenden, bir süre sonra, Şahinşah, Hasan Bey'i öldürtür. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Bizanslılar’a karşı ilk ciddi taarruz 1113 yılında görüldü. Emir Monoluğ ve Emir Muhammed komutasında 50.000 kişilik bir ordu Bursa üzerinden Çanakkale boğazına doğru yürürler. İmparator seferberlik ilan eder. Fakat ayaklarından rahatsız olduğu için, Türklerin üzerine İznik valisi Kamitzes’i yolladı. Kamitzes yenildi ve Türklere teslim oldu. Bunun üzerine İmparator bizzat kendisi bazı harekatta bulunduysa da başarılı olamadı ve İstanbul’a döndü. İmparator ertesi yıl yine bir ordu ile Anadoluya geldi ve karşılıklı bazı muharebeler yapıldıysa da önemli bir sonuç ortaya çıkmadı. Şahinşah dönemine ait bu bilgileri, İmparatoun kızı Anna Komnena’nın yazdıklarından öğrenmekteyiz
I. Mesud Dönemi (1116 - 1155)

Bu dönemde Anadolu Tükleri arasında egemen güç Danişmendoğlu Gazi Gümüştekin'dir. Mes'ud, Gümüştekin’in damadıdır. Hasan Bey'in oğlu Boğa, Gümüştekin’in desteğiyle ayaklanarak, babasını öldürten, Şahinşahı tutsak alır ve gözlerine mil çektirir. Hapisten çıkarılan Mes'ud Konya tahtına oturtulur (1116). Mes'ud, kardeşi Şahinşah'ı, kör durumda bile tehlikeli bulup, boğdurur (1117). Kısa bir süre sonra da Bizans imparatoru Aleksius ve Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar ölürler (1118). Aleksius’un yerine oğlu John II Comnenus (Yuannis) geçer. Selçuklu ve Bizans savaşları yeniden başlar. Bizanslılar 1119 da Denizli, 1120-1121 yıllarında da Uluborlu ve Antalya üzerine seferler yaparlar. 1122 de, Balkanlar’da Peçeneklere karşı büyük bir zafer kazanırlar.

Bizans’ın Balkanlar’da Peçenekler ve daha sonra da Macarlar’la meşgul olması, Mes’ud ve kayınpederi Gümüştekin’in şark işleri ile ilgilenmesine olanak verdi. Bu dönemde yerel devletler, din ve milliyet farkı gözetmeksizin, aktüel politikanın gerektirdiği değişik ittifak politikaları sergilerler. 1115 te Sultan Muhammed adına komutanı Porsuk Urfa üzerine yürüdü. Artuklu İlgazi ve Belek, Porsuk’u püskürttüler. 1116 da Porsuk, Urfa’yı tekrar muhasara ettiği zaman, İlgazi, Şam Emiri Tug-Tekin ile, Urfa kontu Roger yanında yer aldılar, Kudüs Kralı ve Antakya Kontu ile birleştiler. 1118 de Muhammed Tapar ölünce durum değişti. Kendisini daha serbest hisseden İlgazi Urfa ve Antakya’yı işgal etti. Urfa Kontu Roger öldürüldü.

Güney-Doğu’da bunlar cereyan ederken, Erzican, Kemah, Divriği yöresinde egemen olan Mengücikoğlu İshak, Malatya Sultanı Tuğrul Arslan’a ait olan Harput ve Dersim bölgesine saldırdı (1118). Bu sırada Belek, Porsuk’a karşı savaştığından, Tuğrul Arslan’a Kont Joscelin yardım etti. Ertesi yıl Belek, Mengücikoğlu üzerine yürüyünce, Mengücikoğlu, Trabzon Rum Dükası Konstantin Gabras ile birleşti. 1120 de, Gümüşhane’ye bağlı Şiran bölgesindeki bir savaşta, Belek, Gümüştekin ve Mes’ud galip gelerek, Gabras ve Mengücikoğlu’nu esir ettiler. Gümüştekin, Mengücikoğlu’nu damadı olduğu için parasız, Gabras’ı ise 30.000 dinar fidye karşılığı serbest bıraktı. Gümüştekin’in, esirleri Belek’e sormadan serbest bırakması ile aralarındaki ittifak bozuldu.

Artuklu hükümdarı İlgazi’nin 1121 de giriştiği Gürcistan seferi mühim bir olaydır. Gürcistan, Alparslan ve Melikşah döneminde itaate alındıktan sonra, Tiflis önemli bir müslüman şehri olmuştu. Melikşah’ın ölümünden ve Haçlılar’ın Suriye’ye yerleşmesinden sonra, Gürcü Kralı David (1089-1125), Kuzey komşusu Kıpçak Hanı Karahan’ın kızı ile evlenip, Kıpçak desteği ile güçlendi ve Kafkas Türkmenleri’ni sıkıştırmaya başladı. Bunun üzerine Artuklu İlgazi, Selçuklu Sultanı Mahmud’un kardeşi Gence Meliki Tuğrul ile birlikte, Gürcistan üzerine yürüdüler, fakat kötü şekilde yenildiler. Tiflis, Gürcüler’e geçti (1121). Hayatı zaferlerle dolu İlgazi, utanç içersinde memleketine döndü. Gürcüler, takiben İspir ve Pasinler’e kadar Erzurum bölgesini işgal ettiler. Bu sıralarda İlgazi ve amcası Belek, haçlılara karşı bazı savaşlar verdiler, Kont Joscelin ve bazı başka haçlı kontlarını esir aldılar. Takiben İlgazi öldü, oğulları Timurtaş ve Süleyman’ı, Belek’e emanet etti. İlgazi’nin ölümünden sonra, Belek’in bölgedeki gücü daha da arttı.

1123’te Kudüs Kralı Baudouin, hem Belek’ten intikam almak ve hem de esir Frank kontlarını kurtarmak için harekete geçti. Belek Haçlı ordusunu, Rab’an’da pusuya düşürerek mağlup etti. Baudouin, esirleri kurtarmaya giderken, yeğeni ile birlikte kendisi esir düştü (18 Nisan 1123). Belek, Harran ve Tel-Başer şehirlerini alarak Halep üzerine yürüdü. Halep muhasarası sırasında aldığı bir ok yarası ile şehit oldu (6 Mayıs 1124). Evladı olmadığı için, memleketi, Artukoğulları arasında taksim edildi. Tuğrul Arslan, üvey babası Belek’e ait Gerger ve Maasara’yı aldı. Bu nedenle, Harput Beyi Artukoğlu Süleyman ile arasında anlaşmazlık çıktı. Timurtaş, Kral Baudouin’i 100.000 dinar karşılığında serbest bıraktı.

Malatya, Danişmendliler için daima önemli olmuştu. Konya Sultanı Mes’ud zaten kayınpederi Gümüştekin’in güdümünde idi. Belek’in ölümü ve Tuğrul Arslan ile Artukoğulları’nın arasının açılması, Danişmendliler’in Malatya’yı zaptı için uygun ortam oluşturdu. Gümüştekin, damadı Mes’ud ile birlikte Malatya’yı kuşattı. Şehirde kıtlık ve açlık başgösterdi. Tuğrul Arslan ve annesi şehri terketmek zorunda kaldılar. Böylece Malatya, tekrar Danişmandliler’e geçti (1124). Artukoğlu Süleyman ölünce, Harput konusunda, Gümüştekin ve Artukoğlu Davud arasında çatışmalar görüldü.

Mes’ud’un, kardeşi Tuğrul Arslan’a ait olan Malatya’yı, Gümüştekin’e bırakmasını, Ankara, Kastamonu taraflarında egemen bulunan diğer kardeş Arap kabul etmedi. Gümüştekin’in Artuklar’la meşgul bulunmasından da yararlanan Arap, Konya üzerine yürüdü. Mes’ud yenildi ve Bizans İmparatoru John Comnenos’a gitti. İmparatorun da arası Arap ile iyi olmadığından, Mes’ud’a yardım etti. İmparator Kastamonu’yu kuşattı. Mes’ud, İmparator’dan aldığı yardım ve Gümüştekin’in de desteği ile, Arap üzerine yürüdü. Arap, Kilikya Ermeni Prensi Thoros’a sığındı. Arap, Ermeni-Türkmen karışımı ordusu ile müteaddit defalar, Danişmendliler üzerine yürüdü ise de bir sonuç alamadı (1128). Bu sırada Tuğrul Arslan’ın da desteğini gördü.

Bu dönemde, Danişmendliler, küçük Konya Sultanlığı hariç, Malatya’dan Sakarya bölgelerine kadar büyük bir alana egemendiler. Buradan Karadeniz sahillerine doğru ilerlediler. Bölge Rum egemeni Kasiarus, 1129 da, bütün sahil kalelerini Gümüştekin’e teslim etti. Aynı yıl, Ermeni Prensi Thoros’un ölümü üzerine, Bohemond komutasında haçlılar, Kilikya’ya girdiler. Anazarba’da Danişmenliler’e yenildiler. Bohemond da ölenler arasındaydı. Gümüştekin, 1131 de, Ermeni Prensi Leon’un tecavüzlerine karşı, tekrar Kilikya’ya girdi ve Leon’u vergiye bağladı. Urfa Kontu Joscelin, Türkler’e karşı sefer sırasında yolda öldü.

Gümüştekin, Bizanslılar, Ermeniler ve Haçlılar’a karşı kazandığı başarılardan sonra, Anadolu hükümdarları arasında en yüksek mevkii aldı. Bunun üzerine Bağdad Halifesi ve Sultan Sancar, kendisine birçok hükümdarlık alametleri ile birlikte “Melik” ünvanı veren bir ferman yolladılar. Elçiler Malatya’ya ulaştığında zaten hasta olan Gümüştekin öldü (1134). Bunun üzerine “Melik” ünvanı oğlu Muhammed’e tevdi edildi.

Gümüştekin’in dört oğlu vardı: Muhammed, Yağıbasan, Yağan ve Ayn ud-Devle. Babasının yerine Muhammed geçti. Muhammed, Kayseri’yi imar ederek başkenti buraya taşıdı. Taht kavgaları başladı. Muhammed, Yağan’ı öldürttü. Çankırı, Bizanslılar tarafından işgal edildi ise de, bir karşı seferle geri alındı. Muhammed 1136 da, Ermeniler arasındaki bir savaştan faydalanarak, Maraş ve Göksun üzerine yürüdü. Lazkiye’ye kadar ilerledi. Kont Baudouin, John Comnenus’tan yardım istedi. İmparator 1137 de Kilikya’yı işgal etti. Urfa ve Antakya kontları ile burada buluştu ve itaatlerini sağladı. Ermeni Prensi Leon’u ailesiyle birlikte İstanbul’a yolladı. Muhammed geri çekildi. İmparator Antakya üzerinden kuzey Suriye’ye yürüdü. Musul Atabeki İmadeddin Zengi (1127-1146), diğer islam hükümdarlardan yardım istedi. Mes’ud, Kilikya’ya indi. Sonunda İmparator bütün bölge güçlerini karşına aldığı için, bir sonuç alamadan, geri dönmek zorunda kaldı. Bu sırada, Muhammed, kardeşi Ayn ud-devle ile mücadele halinde idi. Ayn ud-devle önce Diyarbakır’a kaçtı ve sonunda Kont Joscelin’e sığındı.

Mes’ud ve Muhammed, Bizans aleyhine genişlemeye başladılar. Trabzon Dükası Konstantin Gabras güçlenerek bağımsız hale geldi. 1139 da, İmparator bu problemleri halletmek amacıyla yeni bir sefer düzenledi. Danişmendliler’in eski başkenti Niksar’ı kuşattı. Fakat yine bir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı (1141). Ertesi yıl, Mes’ud’un Uluborlu ve Antalya üzerine yürümesi, İmparatoru tekrar sefere çıkardı. İmparator bu bölgede, Mes’ud’un idaresini tercih eden yerli Rum halkla uğraşmak zorunda kaldı. Takiben Kilikya’ya geçen imparator burada öldü (1143). Yerine Manuel I Comnenus (1143-1180) geçti.

Aynı yıl (1143), Danişmendli Muhammed’in de vefatı üzerine, taht kavgaları ortaya çıktı. Melik Muhammed’in, Zünnun, Yunus ve İbrahim adında üç oğlu vardı. Yerine Zünnun’u bıraktığı halde, dul eşi, Sivas’ta hüküm süren, Muhammed’in kardeşi Yağıbasan ile evlendi. Zünnun Kayseri’ye kaçarak orada hükümdarlığını ilan etti. Bu arada Malatyalılar, Muhammed’in diğer kardeşi, Ayn ud-Devle’yi başa geçirdiler. Böylece Sivas’ta Yağıbasan, Malatya’da Ayn ud-Devle ve Malatya’da Zünnun olmak üzere Danişmenli devleti üçe bölündü. Bu durum Mes’ud’un güçlenip genişlemesine yaradı. Mes’ud, Danişmendliler’in taht kavgasında Zünnun tarafını tuttu. Diğerleri aleyhine Fırat boylarına kadar Danişmendli ülkesini zaptetti. Mes’ud’un Bizans aleyhine de genişleme politikası gütmesi nedeniyle, Manuel Comnenus büyük bir ordu ile Akşehir üstünden Konya’ya yürüdü. Gariptir ki bu savaşta, bizans ordusundaki önemli komutanlardan birisi, vaktiyle Bizans’a esir düşerek sonradan gerçek bir Bizans’lı olan Akkuş, Türk ordusunun önemli komutanlarından birisi ise, Bizans İmparator soyundan olup, Mes’ud’a sığınan ve sonradan onun damadı olan Yuannis Çelebi idi. Manuel, Konya’yı uzun süre muhasara ettikten sonra, Avrupa’da ikinci haçlı hareketinin de başladığı haberinin alınması üzerine geri çekilmeye karar verdi. Geri çekiliş sırasında Bizans ordusuna, yapılan baskınlarla, büyük zayiat verdirildi. Haçlı tehdidi karşısında Mes’ud ve Manuel, anlaşmak zorunda kaldılar.

İmadeddin Zengi’nin, devletini, Musul ve Halep olmak üzere ikiye ayıran, Urfa kontluğunu ortadan kaldırması, Antakya Dukalığı, Trablus Kontluğu ve Kudüs Krallığı’nı da tehlikeye düşürdü. Bunun üzerine Avrupa’da yeni bir haçlı ordusu hazırlanmaya başlandı. Bu ordunun Alman İmparatoru III. Conrad ve Fransız Kralı VII Saint Louis başkanlığında 1.400.000 kişiyi aştığı söylenir. İlk önce Alman İmparatoru İstanbul’a ulaştı ve İznik Eskişehir yönünde ilerledi. Bu haçlı seferinde İmparator Manuel haçlılarla iyi işbirliği yapmadı. Hatta zaman zaman rumlar haçlılara karşı savaş verdiler. Bu haçlıları, Sultan Mes’ud, Eskişehir yakınlarında, babasının 1. haçlıları karşıladığı yerde kaşıladı (1147). Kalabalık olmasına rağmen ağır ve hantal haçlı ordusu, çevik Selçuklu ordusu karşısında tutunamadı ve yenilerek ağır kayıplar verdi. Haçlıların ancak onda biri İznik yönünde kaçabildi. Kaçarken yerli rumların baskınları ile daha da perişan oldular.

Saint Louis komutasındaki ikinci gurup İstanbul’dan geçerek İznik’e geldiğinde III. Conrad ile karşılaştı ve felaketi orada öğrendi. Bunun üzerine Fransız Kralı Konya üzerine yürümekten vazgeçip, Selçuklular’ın çevresinden dolaşmaya karar verdi. Balıkesir, İzmir, Denizli üzerinden Antalya’ya ulaştı. Ordusu yolda birçokkez, Türkmen ve yerli rumların taarruzuna uğradı. Ordunun baronları dükleri ve zenginleri Antalya’dan gemilerle Suriye’ye geçtiler. Antalya’da kalanlar ise Hem Türk ve Hem de Rumların sıkıştırması ile perişan oldular. Çoğu müslümanlığa geçmek zorunda kaldı.

Sultan Mes’ud, Bizans taaruzlarını Konya önünde kırdıktan ve haçlı ordularını Anadolu’da perişan ettikten sonra güçlendi ve rahat bir nefes aldı. Tekrar doğu işlerine yöneldi. Damadı Halep Atabek’i Nureddin Mahmud ve Artuklular’la birlikte, Haçlılar’a karşı genel bir taarruza geçtiler. Nureddin önce, babasının şahadeti ve Ermeniler’in isyanı üzerine, Jocelin tarafından işgal edilen Urfa’yı ikinci defa fethetti (1148). Ayıntab ve Tel-Başer yönünde haçlılar’ın üzerine yürüdü fakat mağlup oldu.

Mes’ud, oğlu Kılıçarslan ile birlikte 1149 da Franklar’a karşı harekete geçerek Maraş’ı aldı. 1150 de Göksun, Behisni, Göynük, Antep ve Rab’an’ı ele geçirdi. Antakya’ya yürürken, Jocelin’in tabiiyet arzetmesi üzerine geri döndü. Elbistan merkez olmak üzere bu bölgeleri oğlu Kılıçarslan’ın idaresine bıraktı.

Mes’ud’un bu süratli fetihleri, Artuk ve Danişmendli emirleri ve Atabek Nureddin’in de, haçlılar üzerine başarılı seferlerine neden oldu. Ayıntab’a doğru yağmaya giden Jocelin Türkmenler tarafından esir edilip Nureddin’e yollandı. Buna karşılık Nureddin de Ayıntab’ı Türkmenler’e verdi. Sivasta hüküm süren Yağıbasan Karadeniz sahillerine yöneldi ve Bafra’yı aldı (1151). Malatya’da Ayn-ud Devle ölünce yerine oğlu Zülkarneyn geçti (1152). Yağıbasan, yeğeni Zülkarneyn ile Selçuklular’a karşı anlaştı. Mes’ud tekrar malatya’yı kuşattı fakat Zülkarneyn’in aman dilemesi üzerine, kendisine bağımlı kalmak üzere Malatya’yı ona bıraktı. Zülkarneyn’in yaşı küçük olduğu için Annesi de idareye karışıyordu. Bunun üzerine Mes’ud bütün Danişmendli ülkesini hakimiyeti altına aldı.

Ermeni prensi Leon’un, İstanbul’da ölmesinden sonra, oğlu Thoros kaçıp Kilikya’ya geldi. Burada haçlılarla birleşip Selçuklular ve Bizans’a karşı faaliyete başladı. Mes’ud büyük bir ordu ile Kilikya’ya indi. Fakat tabii afetler ve hastalıklar nedeniyle bir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı. Dönüşünde hastalandı ve öleceğini hissederek, devleti, üç oğlu arasında paylaştırdı. Elbistan Meliki olan oğlu Kılıçarslan’ı sultan ilan ederek, kardeşlerini ona tabi kıldı. Oğullarından Şahinşah, Ankara, Çankırı, Kastamonu Meliki idi. Üçüncü oğlunun adının Dolat olduğu söylenir. Kayseri’yi damadı Zünnun’a, Sivas ve Amasya’yı ise diğer damadı Yağıbasan’a bıraktı.

<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-1764340407387154";
/* gökdelen1 */
google_ad_slot = "8498690127";
google_ad_width = 120;
google_ad_height = 600;
//-->
</script>
<script type="text/javascript"
src=" pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js ">
</script>

Lütfen sohbete katılmak için Giriş ya da Hesap açın.

Sorumlular: kemal
Sayfa oluşturma süresi: 0.187 saniye
Top