Osmanlı Yükseliş Dönemi

Avusturya ve Eflak Seferleri : Sultan III. Mehmed, babası Sultan III. Murat döneminde başlayan Osmanlı-Avusturya Savaşı devam ederken tahta geçmiştir . Sultan III. Mehmed tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Eflak sorunlarıyla ilgilenmiştir. 1595 yılında Avusturya kuvvetleri Estergon Kalesi'ni kuşatmışlar, 40 km uzakta olan Mehmed Paşa Estergon Kalesine yardıma gitmemiştir. Hiçbir yardım alamayan Estergon Kalesi kahramanca direnmesine rağmen, sayıca üstün olan Avusturyalılara teslim olmak zorunda kalmıştır (2 Eylül 1595).

Sinan Paşa, Eflak Prensi Mihai Viteazul üzerine seferler düzenlemiştir. Osmanlı kuvvetleri Bükreş ve Tergovişte'yi ele geçirmişler fakat çok geçmeden Mihai karşı saldırıya geçmiş ve Osmanlı kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu sırada bataklıklara düşen Osmanlı askerlerinin büyük bir kısmı şehit olmuştur. Daha sonra Tuna'dan karşı kıyıya geçilirken gerekli önlemlerin alınmamasından dolayı yeni bir saldırıya maruz kalan Osmanlı akıncıları çok büyük kayıplar vermiştir.

Estergon Kalesi'nin düşmesinden sonra Tuna kıyısındaki Vişegrad da düşmanın eline geçmiştir. Birçok önemli kale ve şehirlerin kaybedilmesi İstanbul'da devlet erkanı ve yeniçerilerin tepkisine neden oldu. Yeniçeriler de Sultan'ın sefere çıkmasını istiyorlardı.


Eğri Kalesi'nin fethi : Durumun kötüye gittiğini anlayan Sultan III. Mehmed'in, devlet büyüklerini toplayıp:

"Ceddimiz, devletimizin kurucusu Osman Gazi Hazretlerinden, büyük dedemiz Kanuni Sultan Süleyman'a kadar bütün padişahlar askerin önünde sefere çıkmışlardır. Dedemiz Sultan İkinci Selim'le (II. Selim) cennetmekan pederimiz Sultan Murad (III. Murat) bu usulü bozdular. Biz dahi, başlangıçta seferi paşalarımıza ısmarlamakla hataya düştük. Asker evlatlarımız bizi başlarında görmek isterler. Kararımız odur ki yakında sefere çıkacağız. Hazırlıklar tamamlansın. Küffara haddini bildirmeye gitmek gerekir.
dediği; kendisine karşı çıkan annesi Safiye Sultan'ı da şöyle cevapladığı:

"Valide, biz Sultan oğlu sultanız, kullanmayacaksak Eyüp Sultan Camiinde bu kılıcı niçin kuşandık? Kararımız karardır, sefere çıkacağız. Taht uğruna devleti feda etmeyiz.

ve bunun üzerine 20 Haziran'da ordunun hareket ederek, kuşatılan Eğri Kalesi'nin 12 Ekim 1596'da padişaha teslim edildiği anlatılıyorsa da, tarafsız tarihçiler, III. Mehmed'in sefere zorla çıktığını, savaş alanından dönmek üzereyken, devlet adamları tarafından vazgeçirildiğini aktarmaktadır.


Haçova zaferi : Eğri Kalesi'nin fethinden sonra Osmanlı birlikleri ilerleyerek 15 Ekim 1596 günü Haçova'da Avrupa ordusuyla karşılaştı. Bu ordu da Avusturya, Alman, Erdel, İspanyol, Fransız, Çek ve Leh Macar kuvvetleri vardı. Avusturya Arşidükü Maximilien komutasındaki düşman kuvvetleri ile yapılan savaşta Osmanlı birlikleri, düşman birliklerinin tüfek atışlarına maruz kaldı. Pek çok askerimiz şehit oldu.

Ordu merkezinin ele geçirilip padişahın ayrıldığı haberi yayıldı. Ancak bu gelişmelerden haberi olmayan akıncılar canla başla savaşa devam ediyordu. Yalnızca bu akıncı birliklerinin mücadelesi bile düşman ordusunun dağılmasına yetti ve kazanılan Haçova Zaferi ile Osmanlılara Viyana yolu açıldı (26 Ekim 1596).

Haçova Savaşı'ndan sonra Sultan III. Mehmed İstanbul'a döndü. Avusturya Cephesi'ne Satırcı Mehmed Paşa atanmıştı. Tata Kalesini geri almayı başaran Satırcı Mehmed Paşa, Budin'in kuzeyindeki Vaç bölgesinde düşman kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. Bu arada Avusturya temsilcileri ile bir barış antlaşması yapılmaya çalışıldıysa da, olumlu bir sonuç alınamadı. Bir süre sonra Avusturya kuvvetleri Kanuni Sultan Süleyman zamanında fethedilen Yanıkkale'yi (Raab Kalesi) ele geçirdiler (1598).


Kanije Kalesi'nin fethi: Satırcı Mehmed Paşa iki yıldır hiçbir askeri başarı kazanamamıştı. Bu süre içinde bazı Osmanlı kaleleri Avusturyalıların eline geçmişti. Mehmed Paşa'nın idamı üzerine, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ordunun başına geçti ve Belgrad'a geldi. Bu sırada Avusturya barış istemişti. Avusturyalılar daha önce geri aldıkları Eğri'yi ve Hatvan'ı Osmanlılara vermeyi önerdiler. Bu öneriye karşılık, Osmanlı temsilcileri Estergon, Neograd, Vürek ve Yanıkkale'yi istediler. Antlaşma yapılamadı. Belgrad'da kışı geçiren Damat İbrahim Paşa, Kanije Kalesini kuşatıp sıkıştırmaya başladı. Kuşatma devam ederken kale içinde esir olan Osmanlı askerleri canlarını feda etmek uğruna havaya uçurdukları barut deposu kalenin harap olmasına yol açtı. Ancak yine de teslim olmayan Kanije kalesinin yardımına bu seferde Philippe Emmanuel komutasındaki 20.000 kişilik bir ordu geldi. İki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu kahramanca savaşmaya devam etti. Yardıma gelen düşman ordusunun geri çekilmesi üzerine, 40 gün süren bir kuşatmadan sonra Kanije teslim oldu.

Beylerbeyliğin merkezi Kanijeye alındı, Kanije Beylerbeyliği Tiryaki Hasan Paşa'ya verildi. Sultan III. Mehmed bu başarısından dolayı Damat İbrahim Paşa'ya kendisi padişah olarak yaşadığı sürece sadrazamlıkta kalacağı vaadinde bulundu (10 Eylül 1601). Kanije kalesini geri almaya çalışan Arşidük Ferdinand, Kanije'yi büyük bir orduyla kuşattı. Tiryaki Hasan Paşa komutasındaki az sayıda asker iki aydan fazla kaleyi korudu. Yiyecek içecek malzemesi ve cephanesi tükenmeye başlayan Osmanlı kuvvetleri beklenmedik bir çıkışla kendisinden kat kat üstün görünen düşman ordusunu Kanije kalesi önünde yendi (18 Kasım 1601). Bu zaferden sonra İstolni, Belgrad ve Estergon, 1603'de de Uyvar fethedildi.
II. SELîM ve DÖNEMİ
(Bu Dönemde Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa Önplandadır)

Osmanlı pâdişâhlarının on birincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş altıncısı. Kânûnî Sultan Süleyman Hanın oğlu olup, 28 Mayıs 1524 senesinde Hürrem Haseki Sultandan doğdu. Şehzâdeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idâresi ve teşkilâtını iyice öğrenmesi için Anadolu’nun çeşitli vilâyetlerinde sancak beyliği yaptı. Vâlilik yıllarında tahsile devâm edip, bilgi ve kültürünü arttırdı. Çok kuvvetli bir kültür seviyesine sâhip oldu. İlim ve sohbet meclislerinde çok bulunurdu.

Sultan Süleyman Han (1520-1566), Macaristan seferine çıkıp, Zigetvar Kalesinin fethi öncesinde vefât edince, Pâdişâhın ölümünü gizli tutan Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa, veliaht Selim’e haber göndererek saltanata dâvet etti. Bu sırada Kütahya Sancakbeyliğinde bulunan Selim Han, sür’atle İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566 târihinde tahta çıktı. s

Sultan Selim Han, Osmanlı pâdişâhı olmasıyla devlet idâresine ve orduya ehil devlet adamları ve kumandanlar tâyin edip, eskilerden bir kısmını da yerinde bıraktı. Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşayı vazîfesinde bırakması devlet idâresi ve îmâr faâliyetlerinin devâmında isâbetli oldu.22 Haziran 1567’de Edirne’ye geçen Selim Han, burada çeşitli devletlerin elçilerini kabul etti. Bu elçilerden özellikle zamânın kudretli devletleri sayılan ve çok değerli hediyelerle gelen Avusturya ve Almanya elçileri dikkat çekiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti, Kânûnî Sultan Süleyman Han devrinde, devamlı bu iki devletle mücâdele hâlinde bulunmuş ve her iki devlet de Osmanlı Devletinin askerî kuvvet ve kudreti karşısında kaybolup ezilmişti. Şimdiyse yeni bir hükümdar tahta geçiyordu. İki devletin en büyük endişesi ve merâkı, yeni hükümdârın güdeceği siyâsetti. Dedesi Yavuz Selim Han gibi bir doğu siyâseti tâkip ederek İran üzerine mi, yoksa babası gibi Avrupa yakasına mı yüklenecekti? Her iki devlet de, en azından yeni Sultanın siyâseti belli oluncaya kadar Türk ordularını kendi ülkelerinden uzaklaştırmak için, Osmanlı Devletiyle derhâl bir sulh akdine büyük ehemmiyet vermekteydi. Selim Han, uzun görüşmelerden sonra, Avusturya ile sekiz yıllığına antlaşma imzâladı (17 Şubat 1567). Buna göre, Kânûnî’nin Zigetvar Seferinde fethettiği yerler Osmanlı Devletinde kalacak, Avusturya İmparatoru her seneOsmanlı Devletine 30.000 Macar altını vergi verecekti. Ayrıca iki devlet de birbirlerinin haklarına riâyet edecekler ve sınır boylarına saldırılarda bulunmayacaklardı. Bu arada iki devlet arasında çıkması muhtemel hudut anlaşmazlıkları, Osmanlı Devletinin Budin, Avusturya’nın da Macaristan vâlisi arasında görüşülüp hâlledilecekti. Avusturya ile antlaşma imzâlayan Selim Han, birkaç gün sonra da İran elçisi Şahkulu Hanın, Kânûnî SultanSüleyman Han devrinde imzâlanan Amasya Sulhünün yenilenmesi ricâlarını kabul etti.

Bu sırada Yemen’de Zeydî İmâmı Topal Mutahhar’ın ayaklanması ortaya çıktı. Kısa zamanda bu ülkenin hemen tamâmı isyâncıların eline geçti. Topal Mutahhar sâhile kadar inip Muhâ’yı aldı. Osmanlı kuvvetleri Zebîd’de zorlukla tutundular. İmâm Mutahhar, Zebîd’i de sıkıştırmaya başlayınca, Osmanlı birlikleri çok kötü bir vaziyete düştüler. Bu durum üzerine Yemen’e önce Özdemiroğlu Osman Paşa ve ordudan Koca Sinân Paşayı serdâr olarak gönderen Selim Han, Yemen’in yeniden devlete bağlılığını sağladı.

Yemen meselesi çıktığı yıllarda, Büyük Okyanus ile Hind Okyanusu arasında bulunan Sumatra adası, Malaka Yarımadası ve bir takım küçük adalara hâkim olan Müslüman Açe Sultanlığından bir elçi gelmişti. Uzun yıllardan beri Hind Denizinde faaliyette bulunan Portekizliler çok zengin tabiî kaynaklara sâhip olan bu adalara göz dikmişler ve Açe Müslüman Sultanlığının istiklâlini tehdit etmeye başlamışlardı. Açe Sultanı Alâeddîn Şâh, devrin cihân devleti ve bütün Müslümanların hâmisi durumunda olan Osmanlı Devletinden top, topçu, silâh ve askerî mütehassıslar ve bilhassa istihkâm mühendisleri istiyordu. Fakat bu sırada Yemen İsyânı çıktığından yardım geciktirilmişti. Selim Han, 1569’da bu uzak sefer için Kızıldeniz Kaptanı Kurdoğlu Hayreddîn Hızır Reis’i memur etti. Bu değerli amirâl, Zeydîlerin eline geçenAden’i kurtardıktan sonra, 22 gemilik bir filoyla hareket etti. Berâberinde muhtelif usta, birçok top, asker, silâh, mühimmat ve yüzlerce gönüllü levend ve topçuyu Açe Sultânına teslim etti. Gelen Türkler buraya yerleştiler. Bunların kurduğu donanma ile Açeliler mühim fütuhatta bulundular. Açeliler, Türk toplarını ve bayraklarını zamânımıza kadar kutsal bir hâtıra olarak sakladılar. Bu sûretle Osmanlı Devletinin tesir alanıUzakdoğu’ya, Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya dayandı.

1569’da Rusya’nın Hazar kıyılarındaki ilerlemelerinin önünü almak, Astırhan’ı kurtarmak ayrıca İran üzerine yapılacak seferlerde Hazar Denizi vâsıtasıyla askere kısa zamanda zahîre ve harp malzemesi yetiştirebilmeyi sağlamak gâyesiyle Volga Nehri ile Don Nehirlerinin birbirlerine çok yaklaştıkları bir noktada kanal açma teşebbüsüne girişildi. Ancak kış mevsiminin gelmesi üzerine çalışmalar tamamlanamadı. Ertesi yıl da İran ile Rusya’nın Kırım Hânını kandırmaları yüzünden, tekrar işbaşı yapılamadığından bu büyük teşebbüs gerçekleştirilemedi.

1569 Haziran ayında İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs’ta satmaları olayına çok hiddetlenen Selim Han, derhâl Venedik’e bir elçi göndererek Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini istedi. Bu isteğin Venedik tarafından reddi üzerine sefer hazırlıklarına başlandı.

Aslında Kıbrıs’ın Osmanlı Devletince fethini mecbûrî kılan birçok sebep vardı. Osmanlı Devletini, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık, Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak Kıbrıs’ın, büyük deniz gücüne sâhip Venedik Cumhûriyetinin elinde bulunması bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacıları taşıyan yolcu gemileri, Akdeniz’de Hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor, Venedik de bu korsanları himâye ediyordu.

İkinci Selim Han, hazırlıkları bitirdikten sonra, Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşayı tâyin etti ve 15 Mayıs 1570’te donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda 8 Eylül 1570’te Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı.

Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında Venedik bütün Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Papa V. Piyer’in yoğun faaliyetleri netîcesinde İspanya Kralı II. Filip ve Malta Şövalyeleriyle Venedik arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifaka, Toskana, Ceneviz, Savoia ve Ferrara gibi küçük Hıristiyan devletçikleri de katıldı. İspanyol KralıFilip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemiden meydana gelen Haçlı donanması, 6 Ekim 1571’de İnebahtı önlerinde görüldü. Osmanlı harp meclisinde Kılıç Ali Paşanın şiddetli muhâlefetine rağmen, Kapdân-ı deryâ Müezzinzâde Ali Paşa, donanmada cenkçi ve kürekçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan, düşmana saldırılması yönünde karar aldı. 7 Ekim’de başlayan muhârebe sonunda, Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı. Sâdece sağ kanadı komuta eden Kılıç Ali Paşa, Düşmanın sol kanadındaki Malta donanmasını yok edip kayıp vermeden bölgeden çekildi.

Bu başarı Hıristiyanlara hiçbir kâr getirmedi. Hıristiyanlar kazandıkları bu zaferin şerefine heykeller dikmekle meşgûlken, bizzat Selim Hanın emriyle hummalı bir çalışma içine giren Osmanlı tersâneleri, 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücûda getirdi. Müezzinzâde’nin eliyle kaptan-ı deryâlığa getirilen Kılıç Ali Paşa, 13 Haziran 1572’de büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da gâlip gelmelerine rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler, kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması, Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesâret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzâladığı antlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine âit olduğunu kabul etti. Kânûnî devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka haraç, 1500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca Kıbrıs Seferinin tazminâtı olarak üç senede ödenmek üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.

Kıbrıs’ın fethinden sonra Kırım Hanına bir miktar asker ve top gönderen Selim Han, 1569’da Astırahan Seferi başarısızlığını telâfi etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı vermek üzere Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim 1571 baharında harekete geçen Devlet Giray Han, 120.000 kişilik süvârîden meydana gelen ordusu ileRusya üzerine yürüdü. Çok sür’atli hareket eden Devlet Giray, yaptığı muhârebelerde Rus ordularını on binlerce zâyiât verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray Han, bu zaferi üzerine Taht-alan lakabıyla anıldı. Ertesi yıl tekrar sefere çıkan Devlet Giray Han, Oka Nehrine kadar uzandı. Bu başarıları üzerine İkinci Selim Han, murassâ kılıcı, hil’at ve nâme-i hümâyûn göndererek Devlet Giray’ı tebrik etti. Çar, Osmanlı Devletine bağlı Kırım Hanlığıyla, yılda 60.000 altın vergi vermeyi kabûl ederek barış yaptı.

1574 yılında Boğdan Voyvodası Loan celCumplit isyân ederek, Lehistan’ın da yardımıyla Tuna’nın batı kıyısındaki İbrâil, Dinyester’in güney kıyısındaki Bender ve Dinyester boyundaki Akkerman gibi mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak Voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selim Han, Üçüncü Vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Âdil Giray’ı isyânı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda bölgeye giden Ahmed Paşa ve Âdil Giray Han, Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı muhârebeler sonunda, âsîleri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imhâ ettiler (9 Haziran 1574). Âsi Voyvoda da yakalanarak cezâlandırıldı ve yerine Petru Şiopul tâyin edildi.

İkinci Selim Hanın ilgilendiği işlerden biri de Tunus meselesi’ydi. İspanya’nın Tunus’tan bir türlü elini çekmemesi bu devletle harp hâlinin devâm etmesine sebep oluyordu. Osmanlı donanması, Kıbrıs Seferine çıktığı sırada, Cezâyir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da Tunus üzerine yürümüş ve 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsî Sultânı Mevlây Hamîd’i yenip, ikinci defâ fethetmişti. Fakat kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu arada Kıbrıs Seferine katılma emri de aldığından, Tunus’a Ramazan Beyi bırakarak donanmasıyla birlikte Kıbrıs Seferine katılmıştı.

Kaptan-ı deryânın bölgeden uzaklaşmasından sonra, İspanya Kralı Don Juan büyük bir donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Direndiği takdirde İspanyolların sivil halka karşı katliâma girişeceklerini anlayan Ramazan Bey, Kayrevân’a çekildi ve bu sûretle Tunus bir kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Don Juan, Tunus hükümdârlığını kendi taraftârı Mevlây Muhammed’e verip bir miktar da asker bırakıp İspanya’ya döndü.

Cezâyir ve Trablusgarb Osmanlı Devletinin elinde olduğu hâlde, ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hâkimiyeti altında halka zulüm eden kukla bir hükûmet elinde olması, Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeydi. Bu sebeple İkinci SelimHan, Tunus işinin kökünden hâlledilmesi için emir verdi. Kapdân-ı deryâ Kılıç Ali Paşa, yanında kara ordusu serdârı Koca Sinan Paşa olduğu hâlde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen donanma, Messina havâlisini de vurduktan sonra, Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civârında askerden meydana gelen muhteşem Osmanlı donanması, Tunus önlerine gelir gelmez derhâl Halk-ul-Vâd Kalesi yakınına çıkarma yaptı. Koca Sinân Paşa kendisi Halk-ul-Vâd’ı kuşatırken, Trablusgarb Beylerbeyi Mustafa Paşa ile eski Tunus Beylerbeyi Haydar Paşayı Tunus Gölü ile şehir arasında bulunan Bastiyon Kalesini fethe memur etti.

Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiçbir sûretle zaptedilemez diye öğündükleri Halk-ul-Vad, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukâvemet etti. 24 Ağustosta kale fethedilip Mevlây Muhammed’le kale komutanı Don Pietro Cerrera esir edilerek İstanbul’a gönderildi.

13 Eylülde Bastion Kalesinin de fethiyle Tunus tamâmen ele geçti. Tunus, aynen Cezâyir ve Trablusgarb gibi bir eyâlet hâline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tâyin edildi. Böylece Tunus’ta üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idâresi başladı.

Tunus meselesinin hâlledilmesinden yaklaşık bir ay sonra; Osmanlı Devletiyle Almanya arasında Zigetvar Seferinden sonra 17 Şubat 1568’de yapılan antlaşma, 4 Aralık 1574’te yenilenerek, sekiz sene uzatıldı. Bu antlaşmadan hemen sonra rahatsızlanan İkinci Selim Han, 15 Aralık 1574’te vefât etti. Mîmar Sinân’a Ayasofya Câmii avlusunda yaptırdığı türbeye defnedildi.

İkinci Selim Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, elâ gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmede fevkalâde mahâretli olup, zamânında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Babası Kânûnî Sultan Süleymân devrinde birçok savaşa katılmakla berâber, tahta geçtikten sonra sefere çıkmadı. Çünkü devrindeki seferler umûmiyetle büyük deniz seferleri olup bu seferlere de pâdişâhın kumanda etmesi âdet değildi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmed Paşayı hükûmet işlerinde tamâmen serbest bırakmakla berâber, lüzumlu gördüğü birkaç meselede duruma müdâhale etmiştir. Âlimlere büyük hürmet göstermiş, çok sevdiği büyük âlim Ebüssü’ûd Efendiyi vefâtına kadar meşîhat (şeyhülislâmlık) makâmında tutmuştur. Cülûs bahşişinin ilmiye sınıfına da verilmesi âdetini ilk defâ İkinci Selim Han çıkarmıştır.

İkinci Selim, Kânûnî Sultan Süleyman Hanın bütün şehzâdeleri gibi çok iyi tahsil görmüştü. Dîvân sâhibi değerli bir şâirdi. Selim ve Selîmî mahlaslarıyla yazdığı şiirler çok beğenilmektedir. Yahyâ Kemâl’in; "Bir beyti bir de câmi-i mâ’mûru var" diye övdüğü;

Biz bülbül-i muhrık dem-i şekvâ-yı firâkiz

Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden

beyti, bütün Türk şiirinin en güzel beyitlerinden biri sayılmaktadır.İkinci Selim aynı zamanda îmârcı bir pâdişâhtır. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünyâ sanatının şâheseri sayılan Edirne Selimiye Câmii’ni inşâ ettirmiştir. Tâmire muhtaç olan Ayasofya Câmiini yaptırdığı istinâd duvarlarıyla tahkim ettirerek günümüze kadar gelmesini sağladığı gibi, iki minâre eklemiş, yanına iki de medrese yaptırarak külliye hâline getirmiştir. Bunlardan başka Mekke-i mükerremenin su yollarının tâmiri, Mescid-i Harâm’ın mermer kubbelerle tezyini, Lefkoşe Selimiye Câmii, Azîz Efendi tekkesi, Navarin limanına hâkim bir mevkiye yaptırdığı kule, hayrâtı arasındadır.
Yavuz Sultan Selim'in Şark Çıbanı hastalığından ölmesi üzerine oğlu I. Süleyman herhangi bir taht kavgasına girmeden padişah olmuştur. Çünkü Yavuz'un hayattaki tek oğluydu.
 Kanuni Sultan Süleyman Dönemi(1520-1566)

A)- İÇ İSYANLAR:

1)- CANBERDİ GAZALİ İSYANI: Yavuz tarafından Suriye Valiliğine atanan eski Memlük komutanlarından Canberdi Gazali, Yavuz'un ölümünü fırsat bilerek ayaklanmış ve ortadan kaldırılmıştır.
2)- AHMET PAŞA İSYANI: Kanuni tarafından Mısır'a vali olarak gönderilen Ahmet Paşa ayaklanmış ve ortadan kaldırılmıştır.
NOT: Bu iki isyan Memlük Devletini yeniden kurmak amacıyla ortaya çıkmıştır.
3)- BABA ZÜNNUN İSYANI: Yozgat'da arazi meselesinden çıkmış gibi gösterilen bir Şii ayaklanmasıdır
4)- KALENDEROĞLU İSYANI: Konya'da Hacı Bektaş-ı Veli soyundan geldiğini ileri süren Kalenderoğlu tarafından çıkarılmış bir şii ayaklanmasıdır.

B)- AVRUPA İLE İLİŞKİLER (MACAR,AVUSTURYA,ALMANYA)

1)- BELGRAT'IN ALINMASI(1521): Macarlar'dan Belgrat'ın alınmasıyla Orta Avrupa'nın kapıları Osmanlılar'a açıldı.
2)- RODOS ADASININ FETHİ(1522): Rodos Sain Jean Şövalyelerinin elinde buluyordu. Şövalyeler Akdeniz'deki Türk ticaret gemilerine büyük zararlar veriyorlardı. Bu adanın alınmasıyla bu tehdit ortadan kalktı.

3)- MOHAÇ MEYDAN SAVAŞI(1526):
AÇIKLAMA: Bu sırada Avrupa'da Kutsal Roma Germen İmparatorluğu(Alman İmp.) ve başında da ŞARLKEN bulunmaktaydı. Şarlken Avrupa birliğini sağlamak amacıyla İspanya'yı ele geçirmiş, Fransa Kralı Fransuva'yı esir almıştı. Fransuva'nın annesinin isteği üzerine, Kanuni Fransa'ya destek olmak için II. Macaristan seferine çıktı ve Macarları Mohaç ovasında yendi.
Mohaç Meydan Savaşı: Macar ordusuyla yapılan savaşı Osmanlı Devleti kazandı. (1526)
Önemi: Bu zaferle Macaristan Osmanlı devletine bağlandı.
NOT: Kanuni Macaristan'ı Osmanlı topraklarına katmamış, himaye altına almıştır. Bunun nedeni Osmanlıların Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti arasında bir tampon bölge oluşturmak istemesidir.

4)- I. VİYANA KUŞATMASI(1529):
Bu sırada Avusturya'nın başında Şarlken'in kardeşi FERDİNAND bulunmaktaydı. Ferdinand Osmanlı himayesindeki Macaristan'a saldırınca Kanuni Sultan Süleyman harekete geçerek Viyana'yı kuşattı.
Ancak;
a)- Kış mevsiminin yaklaşması,
b)- Ağır topların getirilmeyişi,
c)- Erzağın yetersiz oluşu... gibi sebeplerle kuşatmayı kaldırarak İstanbul'a geri döndü.

5)- ALMANYA SEFERİ(1532)
Sebebi: Avusturya Kralı Ferdinand'ın Kanuni'nin İstanbul'a geri dönmesinden sonra tekrar Macaristan'a saldırması.
Sefer: Kanuni Ferdinand ve Şarlkenle bir meydan savaşı yapmak umuduyla Almanya içlerine kadar ilerledi. Ancak Şarlken ve Ferdinand karşısına çıkma cesareti gösteremeyince İstanbul'a döndü.

İSTANBUL ANTLAŞMASI(1533):
Ferdinand'ın barış isteği üzerine İLK Osmanlı-Avusturya Antlaşması İstanbul'da imzalandı(1533).
Maddeleri:
1- Avusturya kralı protokol bakımından Osmanlı sadrazamına denk olacak.
2- Avusturya elinde tuttuğu Macar toprakları için Osmanlılar'a vergi verecek.
Önemi: Bu antlaşma Osmanlı Devleti'nin Orta Avrupa'daki üstünlüğünün bir kanıtıdır.
NOT: Bu üstünlük 1606 yılında yine Osmanlı Devleti ve Avusturya arasunda imzalanacak olan ZİTVATOROK antlaşmasıyla sona erecektir.

6)- OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ VE KAPİTÜLASYONLAR (1535)
İlk Osmanlı-Fransız ilişkisi Fransa kralı I. Fransuva'nın Almanya İmparatoru (Kutsal Roma Germen) Şarlken ile yaptığı savaşta esir düşmesiyle başlamıştı. Bunun üzerine Fransuva'nın annesi dönemin en güçlü devleti Osmanlı Devletinden yardım istemişti(1525). Bunun üzerine Kanuni Macaristan seferine çıkarak Mohaç'da Macarları yenmiş, sonrada Avusturya ve Almanya seferlerine çıkmıştı.
Kapitülasyonlar: Ticaret,hukuk, gümrük gibi alanlarda devletlerin birbirlerine tanıdıklar imtiyazlardır.
Kanuni Sultan Süleyman 1535'de Fransızlar'la KAPİTÜLASYON antlaşması imzalamıştır.

KAPİTÜLASYONLARLA İLGİLİ ÖNEMLİ NOTLAR:
1)- İlk ticari ayrıcalıklar Fatih döneminde Venediklilere verilmiştir.
2)- Kanuni'nin Fransızlarla kapitülasyon antlaşması yapmasının nedeni, Şarlken'e karşı Fransa'yı güçlü kılarak, Avrupa hırıstiyan birliğinin oluşmasını önlemekti.
3)- Bu antlaşma süresiz değildi. İki hükümdarın yaşadığı dönemde geçerli olacaktı. Ancak Kanuni'nin ölümünden sonra Fransızlar'ın isteğiyle 5 kez yenilenmiş ve I. Mahmut döneminde 1740'da sürekli hale getirilmiştir.
4)- Devletin gücünü koruduğu dönemlerde önemli bir sorun yaratmayan kapitülasyonlar, devletin gücünün azalmasına paralel olarak ve Avrupa'da sanayinin gelişmesiyle önemli bir sorun olmuştur.
5)- Başlangıçta sadece Fransızlar'a verilen bu haklar genişletilerek, diğer Avrupa devletlerine de verilmiştir.
6)- 1923 Lozan Antlaşmasıyla Kapitülasyonlar tamamen kaldırılmıştır.

C)- DENİZLERDE GELİŞMELER:
1)- RODOS ADASININ FETHİ(1522): Rodos Sain Jean Şövalyelerinin elinde buluyordu. Şövalyeler Akdeniz'deki Türk ticaret gemilerine büyük zararlar veriyorlardı. Bu adanın alınmasıyla bu tehdit ortadan kalktı.

2)- BARBAROS HAYRETTİN PAŞA'NIN OSMANLI HİZMETİNE GİRMESİ :
Barbaros Akdeniz'de faaliyet gösteren bir Türk korsanı idi. Kuzey Afrika'da başarılar kazanmış ve Osmanlılardan aldığı destek kuvvetlerle CEZAYİR'e sahip olmuştu. Osmanlı Donanması, kara ordusu kadar güçlü değildi. Bu yüzden Kanuni Sultan Süleyman Barbaros'u Osmanlı Hizmetine girmeye çağırdı. Barbaros'un bu teklifi kabul etmesiyle Osmanlı donanması güçlenirken, Cezayir de Osmanlı topraklarına katılmış oldu.

3)- PREVEZE DENİZ SAVAŞI(1538):

Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasıyla, Andrea Dorya komutasındaki Haçlı donanması arasında yapılan bu deniz savaşını Osmanlı Devleti kazandı.
Önemi: Preveze deniz zaferiyle Akdenizdeki Osmanlı Egemenliği kesinlik kazanmış, Akdeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.

4)- NİCE(NİS) KUŞATMASI: Bu arada Fransa ile Şarlken arasında savaşlar devam ediyordu. Barbaros Fransa'ya yardım amacıyla Fransız donanmasıyla birleşerek Nis'i kuşattı ve kaleyi ele geçirdi.
5)- TRABLUSGARP'IN ALINMASI(1551): Sinan Paşa ve Turgut Reis 1551 yılında Malta Şövalyelerinin elindeki Trablusgarp'ı aldı.
6)- CERBE DENİZ SAVAŞI (1559): Andrea Dorya komutasındaki Haçlı Donanması ile Turgut Reis ve Piyale Paşa'nın komutalarındaki Osmanlı kuvvetleri arasındaki bu deniz savaşını Osmanlılar kazandı.
Önemi: Bu zaferle Akdenizdeki Osmanlı Egemenliği pekişti.

7)- HİNT DENİZ SEFERLERİ (1538-1553)
Sebepleri:
a)- Coğrafi keşifler sonucu baharat yolu önemini yitirmiş, Avrupalılar Ümit Burnu yoluyla ticaret yapmaya başlamışlardı. Portekizliler Hint Okyanusu'nda egemenlik kurmuşlardı.
b)-Hindistandaki GÜCERAT İSLAM DEVLETİ'nin Portekizliler'e karşı Osmanlılardan yardım istemesi.
Seferler: Osmanlı Devleti 1538-1553 yılları arasında bu bölgeye seferler düzenledi. Portekizlilerle savaştı. Ancak kesin bir üstünlük sağlayamadı. Yemen, Aden, Sudan ve Habeşistan'ın bazı kısımları bu seferler sırasında Osmanlı topraklarına katıldı.
Hint Seferlerinin Başarısız Olma Sebepleri:
a)- Osmanlı Devlet adamlarının hint yoluna gereken önemi vermemeleri,
b)- Osmanlı gemilerinin Okyanus şartlarına dayanıklı olmaması,
c)- Gücerat Sultanlığının Osmanlı Devleti'ne gereken yardımı yapmaması.
NOT: Osmanlı Padişahlarının halife olarak ilk yardım ettikleri müslüman ülke Gücerat'dır.

D)- OSMANLI-İRAN (SAFEVİ) İLİŞKİLERİ(1534-1555)
Kanuni Sultan Süleyman Döneminde İran üzerine 1534-1555 yılları arasında üç sefer yapılmış, İran Şahının barış istemesi üzerine savaşlar sona ermiştir. Sonuçta İki Devlet arasında AMASYA ANTLAŞMASI imzalanmıştır(1555).
AMASYA ANTLAŞMASI(1555): Bu antlaşmayla Tebriz, Azerbeycan'ın büyük kısmı, Doğu Anadolu ve Irak Osmanlılar'a bırakılmıştır.
NOT: Amasya Antlaşması ilk Osmanlı-İran Antlaşmasıdır.

KANUNİ'NİN SON SEFERİ VE ÖLÜMÜ: Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar seferini düzenlemiş ve Zigetvar kalesini kuşatma sırasında ölmüştür. (1566).
ÖNEMLİ OLAYLAR:

1)- Cem Sultan Olayı


2)- Osmanlı-Venedik İlişkileri


3)- Osmanlı-İran İlişkileri ve Şah Kulu İsyanı


4)- Osmanlı-Memlük İlişkileri


5)- Anadolu'da Türk Birliğini Sağlama Çabaları.

1)- CEM SULTAN OLAYI:

Fatih'in ölümüyle oğulları II. Bayezıt ve Cem Sultan arasında taht kavgası başlamış, Cem Sultan Bayezıt'a yenilmiş ve Mısır'daki Memlük Devletine sığınmıştır. Bir süre sonra yeniden Anadolu'ya gelen Cem Sultan tekrar taht mücadelesine girişmiş, ancak yine başarısız olarak, bu defa da Rodos adasına kaçarak, buradaki SAİNT JEAN ŞÖVALYELERİNE sığınmıştı. Şövalyeler Cem'i Papaya teslim etmişler, daha sonra Fransa'ya gönderilen Cem burada ölmüştür.

II. BAYEZIT DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ:

Cem Sultan'ın Hırıstiyan Avrupa'nın elinde olması, II. Bayezıt döneminde Avrupa'ya karşı Osmanlıların önemli bir sefer geliştirmesini önlemiştir. Bu yüzden II.Bayezıt Dönemi sönük bir devir olmuştur.

CEM OLAYININ OSMANLI DEVLETİNE ETKİLERİ:

1)- Cem'in hırıstiyanların eline geçmesi, batılı devletlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasına neden olmuştur.


2)- Osmanlılar'ın batıdaki fetihlerinin durmasına neden olmuştur.


3)- Cem Sultan'ın Memlükler'e sığındığı dönemde bu devlet tarafından padişah gibi karşılanıp, himaye görmesi, Osmanlı-Memlük ilişkilerinin daha da bozulmasına sebep olmuştur.

2)- OSMANLI-VENEDİK İLİŞKİLERİ:

Bu dönemde de Venedikliler'le deniz savaşı yapılmış, Osmanlılar yenilmiştir.

3)- OSMANLI-İRAN İLİŞKİLERİ:

İran'da Akkoyunlu Devleti'nin yerine SAFEVİ DEVLETİ kurulmuştu. Safeviler:


a)- Doğu Anadolu'yu ele geçirmek istiyorlardı.


b)- Anadolu'ya gönderdikleri dervişlerle Şii mezhebini Anadolu'da yaymaya çalışıyorlardı. Safevilerin bu faaliyetleri sonucu 1511 yılında Anadolu'da ŞAH KULU İSYANI çıktı. O sırada Trabzon valisi olan Şehzade SELİM (Yavuz), babası II. Bayezıt'ın Safevi ve şii tehlikesine karşı yeterli önlem almaması üzerine Yeniçerilerin desteğiyle babasını tahttan indirerek padişah oldu.

4)- II. BAYEZIT DÖNEMİNDE OSMANLI MEMLÜK İLİŞKİLERİ:

Osmanlı Memlük ilişkilerinin bozulma sebepleri:


a)- Fatih Döneminde Hicaz su yolları meselesi. (Fatih Memlük Sultanına Mekke yolunda gerekli önlemlerin alınarak hacıların rahatça seyahat etmelerinin sağlanmasını rica etmişti. Ancak Memlükler bu isteği iç işlerine karışma şeklinde yorumlamışlardı.)


b)- Memlükler'in Cem Sultan'ı himaye etmeleri,


c)- Osmanlı Devleti ile Memlük Devleti arasında yeralan Güneydoğu Anadolu'daki Dulkadiroğulları


Beyliği yüzünden iki devletin çekişmesi.


SONUÇ: Osmanlı Devleti ile Memlükler arasında 8 yıl süren savaş yaşandı. Bu savaş süresince iki taraf birbirlerine karşı üstünlük sağlayamadılar.

5)- KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİNE SON VERİLMESİ:

II. Bayezıt döneminde Cem olayına karıştığı için bu beylik kesin olarak ortadan kaldırıldı.

   Fatih 1451 yılında babası II. Murad’ın ölümü üzerine üçüncü defa ve kesin olarak tahta çıktı.Manisa’da vali olarak bulunuyordu.Dünya tarihinin en büyük hükümdarlarından olan Fatih çok genç yaşta tahta çıkmıştı.Son derece iyi yetişmiş ve deha sahibi idi.Tahta geçer geçmez bu değişiklikten yararlanmak isteyen Karaman beyi İbrahim Bey Osmanlı topraklarına saldırdı.Fatih hemen Anadolu’ya geçti.Osmanlı ordusu Akşehir’e geldiği zaman Karamanoğlu gönderdiği elçiler vasıtası ile Osmanlıdan af diledi.Fatih İstanbul’un fethi ile uğraşmak istediğinden bunu kabul etti.
Fatih tahta çıktığında Balkanlar ile Anadolu arasında birleşik hayatı engelleyen en önemli unsur Bizans’tı. Bin yıllık devlet olan Bizans küçüle küçüle sadece İstanbul’a hükmeden bir devlet haine gelmişti.
O günlerde İstanbul sadece Edirne kapı- Haliç arasında yer alıyordu. Bugün ki Galata’nın bulunduğu yerde ise küçük bir Ceneviz kolonisi yer alıyordu.
Bu duruma rağmen Bizans boğazları kontrol ediyor, Avrupa ile ilişkiler kuruyor, Haliç’i kapatıyor, beylikleri kışkırtıyor, çeşitli entrikalar çeviriyordu.
Fatih amacını gerçekleştirmek için Macarlara, Sırplara, Bizans’a gayet yumuşak davranıyordu. Amacı haçlıların birleşmesini önlemek, zaman kazanmaktı.

İstanbul’un Fethi (29 Mayıs 1453)
FETHİN SEBEPLERİ
Fethin sebeplerini dini, siyasi ve ekonomik sebepler olmak üzere üçe ayırmak mümkündür.

A-Dini Sebepler:
Hz. Muhammet bir hadisinde bir hadisinde İstanbul’un mutlaka feth olunacağını belirtmekte, onu feth eden ordu ve komutanları övmektedir.Bu sözleri Emeviler, Abbasileri etkilediği gibi Osmanlıları da harekete geçirmiştir.
B-Siyasi Nedenler:
1.   Asya ve Avrupa’ya yayılmış Osmanlı devletinin ortasında bir engel olması
2.   Haçlıları genellikle Türklere karşı Bizans’ın tahrik etmesi
3.   Anadolu beyliklerini Osmanlı’ya karşı kışkırtması
4.   Osmanlı devletinde kardeş kavgalarını desteklemesi
5.   İstanbul’un yeniden Latinler tarafından alınmasını engellemek
6.   Balkanlarda ve Anadolu'da yapı> savaşlarda askerlerin karşıya geçirilmesinde yaşanan zorlukları ortadan kaldırmak
7.   İstanbul’un coğrafi ve jeopolitik konumu
8.   Osmanlı toprak bütünlüğünün sağlanmak istenmesi
9.   İstanbul’un önemli bir merkez olması
C-Ekonomik Nedenler:
Osmanlı devletinin coğrafi, iktisadi ve askeri durumunun gelişmesi için İstanbul’un alınması gerekli idi.Boğazların tam olarak kontrol altına alınmasıyla Karadeniz ticareti ele geçirilebilirdi.

FETİHTEN ÖNCEKİ İSTANBUL KUŞATMALARI

İstanbul tarih boyunca pek çok kez kuşatılmıştı.Ancak çok güçlü surlara sahip olması sebebiyle fethedilememişti.Kuşatan devletler sırasıyla şunlardır:
1)   Makedonya kralı Filip:M.Ö. 340 yıllarında bilinen ilk İstanbul kuşatmasıdır.
2)   Roma imparatoru Septinus Severis: M.Ö. 194
3)   İranlılar: M.S.616
4)   İran- Avar ittifakı: M.S. 626
5)   Emeviler: Müslümanlar ilk kez bu dönemde kuşattılar.
6)   Abbasiler:Müslümanlar tekrar İstanbul’u kuşattılar, Bizans haraca bağlandı.9. yy. kadar Abbasiler defalarca Bizans’ı kuşattı.
7)   Ruslar:864 yılında İstanbul’u kuşattılarsa da yenik olarak geri çekildiler
Cool Macarlar:959’da kuşattılar fakat yenildiler.
9)   Latinler:1204 yılında IV. Haçlı seferini İstanbul’a yaparak Bizans’a son verdiler. 1261 yılına kadar Latin krallığı eliyle İstanbul’u yönettiler.
10)   Rumlar:1261 yılında İznik Rum imparatoru VI. Mihael Paledogis tarafından İstanbul Latinlerden alındı.
11)   Venedik:1302 yılında Venedikliler tarafından kuşatılmış fakat alınamamıştır.
12)   Ceneviz:1348 yılında Galata’da yaşayan Cenevizliler İstanbul’a saldırmış fakat başarılı olamamıştır.
13)   Osmanlı:İlk kuşatma Yıldırım Beyazıt tarafından 1391’de yapıldı.Kuşatma dört kez tekrarlandı ve Anadolu hisarı yapıldı.Bunu Çelebi Mehmet ve II. Murad tekrarladı fakat çeşitli nedenlerle başarılı olunamadı.

İstanbul’un Fatih Dönemine Kadar Alınamamasının Sebepleri:
1.   Bizans’ın Avrupa devletleri tarafından roma imparatorluğunun devamı sayılması, kutsal şehir kabul edilmesi ve doğudaki son Avrupa kalesi olarak görülmesi
2.   Savunmaya elverişli konumu ve sağlam surlara sahip olması
3.   Karadan ve denizden kolayca yardım alabilmesi
4.   Bizans’ın İstanbul savunması konusunda çok deneyimli olması
5.   Devrin teknolojilerinin yetersiz olması
Fatih Döneminde Fethi Kolaylaştıran Etkenler:
1.   Bizans’ın eski gücünü kaybetmesi, ordu ve donanmanın zayıflaması
2.   Din, mezhep ve parti çatışmalarının olması
3.   Osmanlı ordusunda surları yıkabilecek yopların olması
4.   Fetih için yapı> hazırlıkların tam olması
Fetih için yapı> hazırlıklar:
1.   Karamanoğulları ile barış yapılması
2.   İstanbul boğazının en dar yerine Rumeli hisarının (Boğazkesen) yapılması
3.   Edirne’de şahi adıyla surları yıkabilecek büyük topların yapılması
4.   400 gemilik bir donanmanın yapılması
5.   Turhan Bey’in Mora’ya gönderilerek İstanbul’a yardımın engellenmesi
6.   Macarlarla üç yıllık anlaşma yapılması
7.   Eflak ve Sırbistan ile barış anlaşmasının yenilenmesi

Bizans’ın Hazırlıkları:

1.   Haçlı dünyasından yardım istendi.Bunun karşılığında Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleştirilmesi teklif edildi. Ancak Bizans halkı buna karşıydı.
Buna rağmen Papa ve Venedik’ten bir miktar asker geldi.Sakızlı Cenevizlilerden iki kalyon ve bir miktar asker geldi.Mora’dan, adalardan ve İspanya’dan bir miktar asker geldi.
2.   Surlar kuvvetlendirildi
3.   Rum ateşi her yere yerleştirildi.
4.   İstanbul’da bol bol yiyecek depolandı.
5.   Haliç zincir çekilerek kapatıldı.

İstanbul’un kuşatılması ve Fethi (6 Nisan- 29 Mayıs 1453)


Hazırlıklar tamamlandıktan sonra imparator Konstantin Dragezes’e elçi gönderilerek şehrin teslim edilmesi istendi.fakat teklif ret edilince 6 Nisan 1453’te kuşatma başladı.ordunun mevcudu 75 bin kadardı. Büyük toplarla surlar dövülüyordu. Bizans aldığı yardımlar sayesinde başarılı bir savunma veriyordu. Fatih 21-22 Nisan gecesi 72 parçalık donanmayı Tophaneden Kasımpaşa limanına, Haliç’e indirdi. Bizans ve Latin donanması topa tutuldu. Gittikçe gücünü kaybeden İstanbul 29 Mayıs 1453’te yapı> son saldırı ile alındı.Kuşatma 53 gün sürmüştür.Şehir fethedilince halka din ve mezhep özgürlüğü tanınmıştır. Ortodoks kilisesinin başına Katolik-Ortodoks birleşmesine karşı çıkan birisi getirildi. Amaç Avrupa Hıristiyan birliğinin oluşmasını engellemekti.

FETHİN SONUÇLARI


Fethin sonuçlarını Türk ve dünya tarihi açısından iki kısımda inceleyebiliriz.


Türk Tarihi Açısından Sonuçlar
1.   Osmanlı devletinin iki kıta arasındaki bütünlüğü sağlanmıştır.
2.   Boğazların savunması kolaylaşmıştır.
3.   Osmanlı tabi başkentine kavuşmuştur.Başkent Edirne’den İstanbul’a taşındı.
4.   Osmanlılar ve padişahların İslam dünyasındaki itibarı artmıştır.
5.   Osmanlıların yükselme dönemi başlamıştır.
6.   Ticaret yollarının denetimi Türklerin eline geçmiştir.


Dünya Tarihi açısından Sonuçları
1.   Türkler artık dünya siyasetinin ve Avrupa tarihinin vazgeçilmez unsuru haline geldi.
2.   Tarihi Bizans imparatorluğu sona erdi
3.   Ortaçağ sona erdi, Yeniçağ başladı.
4.   İstanbul’dan giden bilim ve sanat adamları İtalya’ya giderek Rönesans’ın başlamasını sağladılar.
5.   İpek yolu denetim altına alındığı için coğrafi keşiflere zemin hazırlandı.
6.   Tüm Ortodokslar himaye altına alınarak Avrupa’nın dini birliği önlendi.
7.   Avrupa devletleri İstanbul’da ilk sürekli elçilikler kurmaya başladılar.
8.   Büyük toplarla kalelerin yıkılabileceği görülmüş, dolayısıyla derebeylikler yıkılmış mutlak krallıklar kurulmaya başlamıştır.


Fethe Tepkiler
Bizans’ın ortadan kalkması Avrupa’da büyük tepkiye sebep oldu.Ancak Avrupa kendi arasında mücadele halindeydi. Ayrıca Varna ve Kosova savaşlarının etkisi hala korunuyordu.Bu sebeplerle Papanın haçlı seferi çağrısı cevap bulmadı.Papalık yıllık yas ilan etti.
En fazla tepki Venedik’ten gelmişti. Bunun sebebi çıkarlarının zedelenmesidir.Fatih tepkileri önlemek için aşağıdaki önlemleri aldı:
1.   Venediklilere ticaret serbestliği tanınmış.Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapmaları kaydıyla 200 bin altın vergi alınmıştır.
2.   Ortodoks kilisesinin hakları aynen tanınmış, patrikhaneye yetkiler verilmiştir.
3.   Galata’daki Cenevizlilere ve Galata halkına güvence verilmiştir.
Fatih’in Batı Siyaseti


İstanbul’un fethinden sonra
1.   Avrupa’da doğan tepkileri önlemek
2.   Batıdaki hakimiyeti pekiştirmek
3.   Sınırları genişletmek
4.   İslam’ı yaymak
5.   Hıristiyan birliğini bozmak
6.   Balkan uluslarını tam olarak yönetim altına almak
7.   Doğudan gelen Türkmenlere yurt bulmak
Amaçlarıyla batıya yönelik seferler yapılmıştır.


a.   Sırbistan Seferi (1454):
Sırbistan II.Murad devrinde alınmış ancak Edirne-Segedin antlaşmasıyla (14449 elimizden çıkmıştı.Fatih daha önce Türk egemenliğinde olan yerleri istedi. Sırplar bunu kabul etmeyince üç büyük seferden sonra başkentleri Semendire Mahmut Paşa tarafından alınarak Sırp krallığına son verildi.Belgrat dışındaki bütün Sırp toprakları Osmanlıya bağlandı.(1459)
b.   Mora sefer (1460):
İstanbul’un fethinden sonra Mora’da bulunan iki büyük Rum despotluğu vergiye bağlanmıştı. Bu despotluklar arasında devamlı mücadele oluyordu. Mora İtalya seferleri için bir üst konumundaydı. Bu mücadelelerden de yararlanılarak Atina ve Mora alındı.
c.   Eflak seferi (1476):
Macarlarla anlaşan eflak beyi vermesi gereken vergiyi vermemeye başladı.Gönderilen elçiyi öldürttü ve bir Türk birliğini kazığa vurdurdu. Bunun üzerine Eflak seferine çıkan Fatih Eflak beyi Vlad’ı yendi ve Eflak’ı Osmanlı devletine bağladı.
d.   Boğdan Seferi (1476)
Boğdan beyliği de Osmanlı egemenliğini tanımıştı. Osmanlı-Venedik savaşını fırsat bilerek bağımsız olmaya çalışan Boğdan hakimiyet altına alındı.
e.   Bosna ve Hersek Seferi (!462-1464)
Macarlarla anlaşan Bosna kralı vergisini vermemeye başladı.Fatih Venedik savaşı sırasında Bosna seferine çıkarak bölgeyi aldı. kral öldürüldü. Hersekte 1465 yılında alındı. Hıristiyanlığın Bogomil mezhebine mensup bölge halkı zaman içinde kendi isteğiyle Müslümanlığı kabul etmiştir.
f.   Arnavutluk’un Ele Geçirilmesi (1479):
II. Murad döneminde alınmıştı.Fakat Osmanlı sarayında yetişen, sancak beyliği rütbesine kadar yükselen Arnavut asıllı İskender bey kaçarak Arnavutluk'ta bir isyan çıkardı. Macarlar ve Venediklilerle anlaştı. Fatih tarafından 3 sefer düzenlendi.I. seferde (1465) İlbasan kalesi yapıldı ve Balaban Paşa fetihle görevlendirildi. Balaban Paşa’nın öldürülmesi üzerine II. Sefer yapıldı (1467) bazı garnizonlar ele geçirildi. İskender beyin ölümüyle yerine oğlu Jean geçmişti. Arnavutlukta çıkan kargaşadan yararlanılarak III. Sefere çıkıldı.(1479) Kroya ve İşkodra ele geçirildi.Arnavutluk hakimiyet altına alındı. (1479)
g.   Osmanlı Venedik savaşı (1463-1479)
İki ülke arasında ilişkiler ilk olarak Çelebi Mehmet döneminde başlamıştı.Fakat asıl ilişki İstanbul’un fethinden sonra başladı.Bu fetih Venedik’in doğu ticaretine darbe vurmuştu. 1463’ de başlayan savaş 16 yıl sürdü. Venedik denizde Osmanlı karada güçlüydü. Venedikliler, Arnavutları, Eflak, Boğdan beylerini, Uzun Hasan ve Karamanoğullarını kışkırttılar.Venedik savaşının son yılları daha çok Arnavutlukta geçti. Fatih’in Arnavutluk seferinden sonra barış istemek zorunda kaldılar.       Bu barışa göre:
1.   Venedikliler bu savaşta Osmanlılardan aldıkları yerleri geri verdiler.
2.   Arnavutluk’tan alınan Kroya ve İşkodra kaleleri Osmanlılarda kaldı.
3.   Osmanlılar Dalmaçya, Arnavutluk kıyıları, Mora’da Venedik’ten aldıkları yerleri geri verdiler.
4.   Venedik her yıl Osmanlı devletine 10 bin Venedik altını savaş tazminatı vermeyi kabul etti.
Ayrıca Venedik’e şu imtiyazlar verilmiştir:
1.   Venedikliler İstanbul’da devamlı elçi bulundurabilecekti. (Venedik elçilerine balyos denir.)
2.   Balyoslar Osmanlı topraklarına yerleşen Venedik vatandaşlarının davalarına bakacaktı.
3.   Venedik bayrağı çeken herhangi bir gemi Venedik gemisi sayılacak ve saldırılmayacaktı.
4.   Osmanlı saldırısına uğramadan önce herhangi bir devlet Venedik bayrağı çekerse Venedik’in bağlaşığı sayılacak ve saldırılmayacaktı.
Bunlar yabancı bir devlete verilen ilk imtiyazlardır.Osmanlı devletinde ilk yabancı elçi bulundurma hakkını elde eden devlet Venedik’tir.
h.   İtalya seferi (1480):
Fatih Anadolu’da iken Papalık Osmanlıya karşı Avrupa’yı kışkırtıyordu.Rodos kuşatıldıysa da başarılı olunamadı. Gedik Ahmet Paşa tarafından Otranto kalesi alındı. Roma’nın fethi için üst elde edildi.Kafelonya, zanta ve Ayamavra adaları ele geçirildi. Fakat Fatih’in ölümüyle Otranto kalesi ve bu adalar kaybedildi.


i.   Osmanlı Macar İlişkileri:
Macarlar Bu dönemde de Osmanlının aleyhinde bulunmuşlardır. Venedik ile ittifak kurmuşlardı. Üzerlerine sefer yapılmasa da sınır çatışmaları sürmüştür.


Fatih’in Karadeniz Siyaseti
Karadeniz seferlerinin amaçları:
1.   Karadeniz’de Venedik ve Ceneviz üstünlüğüne son vermek, bu devletlerin İslam dünyası aleyhine yaptığı esir ticaretini engellemek.
2.   İstanbul’a gelen kürk, buğday, deri ve tuz sevkıyatında esas rolü oynayan Kırım sahillerini ele geçirmek
3.   Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirmek.
4.   Kırım’ı Osmanlı nüfuzuna almak ve bölge Türkleri ile ilişki kurmak.
Bu amaçlarla:

a.   Amasra’nın Alınması (1459):
Amasra Cenevizlilere ait bir ticaret kolonisiydi. Fatih İstanbul’un fethinden sonra şehirde yaşayan Cenevizlileri çıkardı.Amasya karadan ve denizden kuşatılarak alındı.
b.   Candaroğlu Beyliğinin Alınması (1460):
Amasra’nın fethi sırasında Candaroğlu İsmail hediyeler sunarak Sinop’u kurtarmak istemişti.Bir yıl sonra şehir alınmıştır.
c.   Trabzon’un Alınması (1461):
IV. Haçlı seferinden sonra kurulan devlet Kommen sülalesinden gelen David Kommen tarafından yönetiliyordu.Uzun Hasan’a güvenerek vergilerini ödemeyince karadan ve denizden kuşatı> Trabzon Rum İmparatorluğu fethedildi.(26 Ekim 1461)
d.   Kırım’ın Fethi (1475):
Kırım askeri ve jeopolitik olarak önemli bir konumdaydı. Altınordu devleti sonrasında Kırım hanlığı kurulmuştu. Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı donanması Kefe’yi ele geçirdi ve bölgedeki Ceneviz kolonilerini ele geçirdi.
Sonuçları:
1)   Osmanlı devleti doğu ticaret yollarına sahip oldu.
2)   Karadeniz Türk gölü haline geldi.
3)   Kırım Hanlığı Osmanlı devletine bağlandı.
4)   Karadeniz’deki Ceneviz üstünlüğü sona erdi.
5)   İpek yolunun denetimi Osmanlı devletine geçti
Fatih’in Anadolu Siyaseti
Anadolu siyasetinin amaçlar:
1.   Rumeli’de daha rahat fetihler yapmak için Anadolu’nun egemenlik altına alınması zorunluluğu
2.   Doğuyu güvence altına almak
3.   Anadolu’da ticareti ve ticaret yollarını canlandırmak.
Bu amaçla.
a.   Amasra’nın Alınması (1459)
b.   Sinop’un Alınması (1460)
c.   Trabzon’un Alınması (1461)
d.   Karaman’ın Osmanlılara Bağlanması (1466):
Karamanoğlu İbrahim beyin 1464’te ölmesi üzerine oğulları birbirlerine düşmüşlerdi. Oğulları arasındaki çekişme bazı devletlerin olaya karışmasına sebep oldu. Uzun Hasan’ın yardımıyla İshak Bey Karaman beyi oldu. Kardeşi Pir Ahmet Bey Fatih’e başvurarak yardımlarıyla karaman tahtına çıktı. Ancak Venedik seferi sırasında Venedik’le ittifak kurdu. Bu durum üzerine Konya ve Karaman alınarak Osmanlıya bağlandı. Konya halkının bir kısmı İstanbul’a gönderildi. Pir Ahmet Bey Uzun Hasan’a sığındı. Bu durum Osmanlı-Akkoyunlu savaşının sebeplerinden birisidir.
e.   Otlukbeli savaşı (1473)
Doğu Anadolu’da güçlü bir devlet kuran Akkoyunlular Fırat’tan Maveraünnehir’e kadar yayılmışlardı.Timur devleti ve Karakoyunlular’ı yenmişti. Uzun Hasan Anadolu’yu ele geçirmek istiyordu. Anadolu’ya büyük bir askeri güç göndersiyse de bozguna uğratıldı. Buna rağmen Venediklilere güvenerek Trabzon ve Kayserinin kendisine verilmesini istedi. Devrin en güçlü ordusuna sahip Osmanlı devleti birkaç saat içinde süvarilerden kurulmuş Akkoyunlu ordusunu perişan etti. Uzun Hasan zorlukla kaçtı. Zayıflayan devlete Şah İsmail son verdi.
Fatih’in Güney Siyaseti
Kuruluş devrindeki dostluk içinde olan Memluk-Osmanlı ilişkileri Fatih döneminde bozulmaya başladı.İlişkilerin bozulma sebepleri:
1.   Osmanlıların Memluk hakimiyetindeki Dulkadiroğulları iç işlerine karışması.
2.   Hicaz su yollarının tamir sorunu
Bu sorunlara rağmen sıcak savaş yaşanmamıştır. Fatih halife Memluk egemenliğinde olduğundan İslam dünyasında kazandığı itibarı korumak istemiştir.
Fatih’in Ege Siyaseti
İstanbul’un fethi ile ticaret yolları Osmanlı egemenliğine girmeye başlamıştı. Ancak hala Venedik ve Cenevizliler denizlerde önemli bir güçtü. Adalar vasıtasıyla korsanlık yapıyorlardı. Fatih’in siyaseti Anadolu’ya yakın adaları ele geçirmek, güçlü bir donanma yaptırmaya çalışmak olmuştur.Alınan adalar:
1.   İmroz, Taşoz, Bozcaada, Semadirek ve Limni’nin alınması (1456),Cenevizlilerden alınmıştır.
2.   Midilli’nin alınması. (1462) Venediklilerden alınmıştır.
3.   Eğriboz’un alınması. (1470) Venediklilerden alınmıştır.
4.   Rodos Seferi. (1480) Sen-jan şövalyelerinin elindeydi.Hem karadan hem denizden kuşatılmasına rağmen alınamadı.


Not:Fatih Türk tarihinde çağ açan tek hükümdardır.Osmanlı’da yükselme dönemini başlatmıştır. İlim ve teknolojiye çok önem verirdi. İstanbul kuşatması sırasında tarihte ilk kez kullanı> havan toplarının projesini kendisi çizmişti.Sahn-ı Seman medresesini kurarak İstanbul Üniversitesinin temellerini attı Kanunname-i Ali Osman adıyla ilk kez örfi kanunları yazılı hale getirdi.Arapça, Farsça, Grekçe, Latince ve İtalyanca bilirdi.Fatih’in ölümü Roma’nın fethinden korkan Avrupa’da sevinçle karşılandı.Son seferini nereye yapacağı bilinmiyordu. Sefer sırasında öldü.Zehirlediğinden şüpheline nen Yahudi asıllı doktor askerler tarafından parçalandı.

Top