Türk Denizcileri

Eşsiz bir kartograf ve deniz bilimleri üstadı olan Piri Reis haritacılık bilgisi ve kitaplarıyla dünyaca ün yapmış değerli ve büyük bir Osmanlı denizcisidir.

Türk denizcilik ekolünün öncüsü sayılan Karamanlı Kemal Reis'in yeğenidir. Asıl ismi Ahmed Muhiddin olan Pîr-î Reis, 1475'te Gelibolu'da doğmuştur. Babası Hacı Mehmed Efendi'nin nezaretinde tanınmış hocalardan ders gören Pîr-î Reis 11 yaşında dayısı Kemal Reis'in yanında çırak denizci olarak denizlere açılmıştır. Pîri Reis'in ölünceye kadar devam edecek denizcilik hayatı böylece çocukluk çağında başlamıştır. O hem denizlerde harp edecek, hem de ilim tahsil ederek kendisini yetiştirecektir. O dönemde Karamanoğulları Osmanlı İmparatorluğu'na katılmış, Fatih Sultan Mehmet'in emriyle, Beyliğin ileri gelenleri İstanbul'a göç ettirilmiştir. Kemal Reis ve ailesi önce İstanbul'a, bir süre sonra Gelibolu'ya giderek orada yerleşmiştir. Kemal Reisle Birlikte Akdeniz ve Ege'de dolaşarak düşmana aman vermeyen Piri Reis, Osmanlı İmparatorluğu'nun hizmetine girerek bu şanlı Devletin bayrağını denizlerde şerefle dalgalandırmıştır. 1486'da Granada’nın Osmanlı İmparatorluğu'ndan yardım istemesi üzerine 1487-1493 yılları arasında Piri ve amcası, gemilerle Endülüslü Müslümanları İspanya'dan Kuzey Afrika'ya taşıdılar. Bu hizmetleri altı sene devam etmiştir. II.Bayezit'ın daveti üzerine dayısıyla birlikte İstanbul'a giden Pîr-î Reis'e padişah, Amirallik rütbesi vermiştir. Pîri Reis dayısıyla birlikte 1498'de başlayıp 1502'ye kadar devam eden Osmanlı-Venedik harbine de katılmıştır.

Pîr-î Reis, dayısıyla birlikte Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına yapılan akınlara iştirak etmiştir. 1500'de Modon kalesinin denizden kuşatılmasında "Reis" unvanıyla harp gemisine kumandanlık etmiştir. Piri Reis Akdeniz'de yaptığı seyirler sırasında gördüğü yerleri ve yaşadığı olayları, daha sonra Kitab-ı Bahriye adıyla dünya denizciliğinin de ilk kılavuz kitabı olma özelliğini taşıyacak olan kitabının taslağı olarak kaydetti.

Piri Reis, 1511'de amcasının ölümünden sonra, bir süre için açık denizlere açılmadı ve Gelibolu'ya yerleşti. Burada, önce 1513 tarihli ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, İberik Yarımadası, Afrika'nın batısı ile yeni dünya Amerika'nın doğu kıyılarını kapsayan üçte birlik parça, işte bu haritanın elde bulunan bölümüdür. Bu haritayı dünya ölçeğinde önemli kılan, Kristof Kolomb'un hala bulunamamış olan Amerika haritasındaki bilgileri içeriyor olmasıdır. Kemal Reis'in vefatından sonra Barbaros'un idaresi altındaki donanmada görev alan Pîri Reis, bu büyük Türk denizcisinin pek çok seferine iştirak etmiştir.

Pîr-î Reis 1516 ve 1517'de Suriye ve Mısır'ın Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilişi harekatına donanmasıyla katılarak değerli hizmetlerde bulunmuştur. Pîri Reis haritalarını Yavuz Kahire'de iken padişah'a takdim etmiş ve çok takdir görmüştür. Mısır seferinden sonra Gelibolu'ya dönerek hayatını ilme veren Pîrî Ris, Kanuni devrinde Rodos seferine katılmıştır.

Tamamladığı değerli eseri "Kitab-ı Bahriye"yi 1527'de Sadrazam İbrahim Paşa vasıtasıyla Kanuni'ye takdim eden Pîr-î Reis, ilme âşık padişah tarafından mükafatlandırılmış ve teşvik görmüştür. Kanunî tarafından 1547'de Hind (Mısır) Kaptan-ı Deryalığına atanan Pîri Reis bu vazifesinde devlete büyük hizmetlerde bulunmuştur.

Bu vazifede iken 1551'de Aden'i fethetti ve Maskat’taki Portekiz Garnizonunu zaptetti. Basra Körfezinde bâzı yerleri de fethettikten sonra, Katar Yarımadasını, Bahreyn Adalarını, Lahsa (Hasâ) kıyılarını Türk hâkimiyetine soktu. İhtiyârlığına rağmen mücâdelelerine yılmadan devâm eden Pîr-î Reis, 27 parça gemisini Basra’da bırakıp, üç kadırga ile Süveyş’e dönmesi yanlış anlamalara ve ithamlara sebep oldu. Ömrünü denizlerde yılmadan mücâdele ile geçiren Pîr-î Reis, 1555’te öldüğü zaman, ardında, o güne kadar bilinmeyen birçok deniz bilgileriyle dolu ciltlerce eserle, bugün bile hayranlıkla seyredilen haritalar bıraktı. Pîr-î Reis’in eserleri, çeşitli dillere çevrilerek basılmış ve onun şöhreti bilhassa 20. asırda dünyâya yayılmıştır. Türk denizcileri arasında başarılı bir kaptan-ı deryâ olan Pîr-î Reis, aynı zamanda bir ilim adamı olarak bıraktığı eserlerle târihin sayfalarında unutulmazlar arasına girmiştir.


Kitab-ı Bahriye

Türk haritacılığının kurucusu Piri Reis tarafından 1521 tarihinde hazırlanmış ve dünyanın en önemli coğrafya eserlerinden kabul edilen "Kitab-ı Bahriye" Akdeniz kıyılarına ait ayrıntılı bir harita-kılavuzdur. 858 büyük sayfayı bulan denizciliğe ait bu değerli eserinde 223 harita bulunmaktadır. Kitap, denizcileri, Akdeniz kıyıları, adaları, geçitleri, boğazları, körfezleri, fırtına halinde nereye sığınılacağı, limanlara nasıl yaklaşılacağı hakkında bilgiler vermesi yanında ayrıca limanlar arasında gitmek için de kesin rotalar verir. Kitabın 78 sayfası ise nazım şeklinde kaleme alınmıştır.

Büyük bir denizci olduğu kadar büyük bir haritacı da olan Piri Reis, gezip gördüğü yerler hakkında bilgileri kaydetmiş ve onların haritalarını çizmiştir. 1511-13 yılları arasında birinci dünya haritasını çizerken seyir notlarını da bir kitap olarak düzenlemeye başlamıştır. Sonunda, yabancı kaynaklardan da yararlanarak bu yerlerin tarihî ve coğrafî özelliklerini 1521 tarihinde tamamladığı Kitab-ı Bahriye'de toplamıştır.

1524 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı ve sadrazamı Pergeli İbrahim Paşa, Mısır'a sefer yaparken, Piri Reis'i de yanına kılavuz kaptan olarak alır. Piri Reis'in sefer sırasında kendi hazırladığı kılavuzdan yararlandığını farkeden Sadrazam, Piri Reis'ten eserin temize çekilerek Kanuni Sultan Süleyman'a sunulmasını ister. Piri Reis, usta hattatlar ve çizimcilere yaptırılan yeni Kitab-ı Bahriye'sini 1526'da Kanuni'ye armağan eder.

Kitab-ı Bahriye'nin 1526 sürümünde Akdeniz ve Ege'nin 290 haritası vardır. Bunu izleyen yüzyıl boyunca Kitab-ı Bahriye'nin ilk nüshasından daha da gösterişli çeşitli kopyaları yapılır. İşlevselliği artsın diye sonraki yıllarda yapılan kopyalarına Marmara Denizi kıyı ve adaları ile İstanbul da ilave edilir.

Güzelliği bir yana, bu ikinci sürüm denizcilikle ilgili pek çok bilgi içerir: birinci bölümün konuları fırtınalar, pusula, portolan(bir limanın ya da kıyının bir bölümünün, büyük ölçekte yapılmış haritası) haritaları, yıldızlarla yön bulma, okyanuslar, ve onları çevreleyen kara parçalarıdır.

İkinci kısım, portolan tarzı harita ve seyir kılavuzlarından oluşur. Her bölüm söz konusu ada veya kıyının bir haritasını içerir. Bu bölümlerden birinci kitapta 132, ikincisinde 210 tane vardır. Kitab-ı Bahriye'nin ikinci bölümü, Çanakkale Boğazı ile Sultaniye ve Kilitbahir kalelerinin anlatımı ile başlar. Ege Denizi adaları ve kıyıları, Yunanistan kıyıları, Mora Yarımadası, Adriyatik kıyıları, İtalya kıyıları, Sicilya, Sardunya, Korsika adaları, Fransa kıyıları, İspanya kıyı ve limanları, Kanarya Adaları, Kuzey Afrika kıyıları, Mısır ve Nil nehri, Doğu Akdeniz kıyıları, Girit ve Kıbrıs, Anadolu'nun güney ve Ege kıyıları ve adaları, Gelibolu ile Saros Körfezi anlatılır. Kentlerdeki önemli anıt ve binaların çizimlerinin de yer aldığı kitapta ayrıca Piri Reis'e ait biyografik bilgiler de bulunur.

Kitapta, Piri Reis, Akdeniz'le ilgili bunca bilginin büyük bir parşömen üzerine çizmek yerine bir kitapta toplamasının nedenini açıklamış, elindeki bilgilerin tek bir haritaya sığdırılmasının kullanışsız olacağını belirtmiştir. Kitabı Bahriye, Anadolu sahillerinin özelliklerini karış karış veren değerli bir coğrafya kitabı olarak bugün dahi geçerlidir.

Kitab-ı Bahriye'nin kopyaları Avrupa'nın çeşitli kütüphanelerinde bulunur. Birinci kitabın suretleri İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda, Nurosmaniye Kütüphanesi'nde ve Süleymaniye kütüphanesi'nde, Bolonya'da Bibliotheque de l'Universite'de, Viyana'da Nationalbibliothek'de, Dresden'de Staatbibliotek'de, Paris'de Bibliotheque Nationale'de, Londra'da British Museum'da, Oxford'da Bodlein Library'de, Baltimore'da Walters Art Gallery'de bulunur. İkinci kitabın suretleri İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda, Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa Kütüphanesi'nde, Süleymaniye Kütüphanesi'nde ve Paris Kütüphanesi'nde bulunurlar.


Dünya Haritası I ve II

1513'te yaptığı Amerika ve Dünya haritası bütün dünyadaki ilim adamlarınca hayret, takdir ve heyecanla karşılanmıştır. Çünkü Pîri Reis asırlar öncesinin sınırlı imkanlarına rağmen haritayı hayret verici doğrulukta çizmiştir. Deri üstüne çizdiği haritalar, tek kelime ile şâheserdir. 1513 yılında yaptığı haritasında, Atlas Okyanusu ve yeni keşfedilen Amerika da yer almaktadır. Haritayı yaptığı târihten henüz yirmi beş yıl önce keşfedildiği iddiâ edilen Amerika kıtasının, ayrıntıları ile îzâh edilmesi düşündürücü ve bu yerlerin daha önceden bilindiğinin açık işâretleridir. Bu haritayı, üzerinde gerekli düzeltmelerden sonra 1528’de tekrar yapmıştır. Her ikisi de, büyük haritalar şeklinde sekiz renk üzerine deriye işlenmiştir. Bütün dünyâda büyük hayranlık uyandıran bu büyük eserde Grönland’dan Florida’ya kadar olan kısımlar, büyük bir doğrulukla çizilmiştir. Topkapı Müzesinin düzenlenmesi esnâsında, diğer târihî kıymetli eserler arasında ele geçen, deri üstüne yapılmış haritalar, 1929 yılında aynen yayınlanarak dünyâ kamuoyunun takdirine sunulmuştur.

Piri Reis'in dünyanın yuvarlık olduğunu söylediği yıllarda Macellan'ın henüz dünya turuna çıkmadığı (dünya turu 20 Eylül 1519'da başlamış ve Macellan'ın kaptanları tarafından 6 Eylül 1522'de tamamlanmıştır) hatırlanırsa, Pîr-î Reis'in coğrafya ilmi bakımından Avrupalılardan ne kadar ileride olduğu açıkça görülür. Kendi değerlerimize sahip çıktığımızda ne harikalar ortaya koyduğumuzun delillerinden birisi de Pîr-î Reis'dir.

En büyük Türk denizcilerinden olan Oruç Reis 1474 yılında Midilli’nin Bonova köyünde doğdu. Babası, Midilli’nin Osmanlılarca 1462'deki fethinden sonra, kale muhafızı olarak buraya gelmiş bulunan Nurullah Yakub Ağa, annesi ise Katerina adında, sonradan Müslüman olan Midilli'li bir kadındı. Midilli’nin fethinden sonra gösterdiği yararlılık sebebiyle kendisine tımar olarak verilen Midilli'nin Bonova Köyü'ne yerleşen Nurullah Yakup Ağa bu köyde yetiştirdiği çocukları İshak, Oruç, Hızır ve İlyas'ın tahsillerine büyük önem verdi. Oruç Reis dinî ilimler tahsilinin yanı sıra Arapça, Yunanca, İtalyanca, İspanyolca ve Fransızca da öğrenerek yetişti. Gençliğinde gemiciliği ve deniz ticaretini çok iyi öğrenen Oruç Reis, cesareti, zekası ve girişimciliği ile kısa zamanda gemi sahibi oldu. Suriye, Mısır, İskenderiye ve Trablusşam’a mal götürmekte ve oradan aldıklarını da Anadolu’da satmaktaydı. Bu ticari yolculukların birinde Oruç Reis, yanında küçük kardeşi İlyas ile birlikte Trablusşam'a gitmek için yola çıktı. Yolda serseri yatağı bir haydut teşkilatı olan Rodos Saint-Jean Şövalyeleri’nin gemilerine rastlayarak şiddetli bir savaşa tutuşan iki kardeşten İlyas şehit olurken, Oruç Reis de esir edilerek Rodos Adası'na götürüldü. Bu haberi öğrenen Hızır Reis ağabeyini kurtarmak için Krigo adlı bir tüccarla 18.000 akçeyi fidye olarak gönderdiyse de Krigo'nun ihaneti sebebiyle bu girişim sonuçsuz kaldı. Yeraltındaki bir zindanda işkence gören Oruç Reis sabaha kadar gözyaşlarıyla kendisini kurtarması için Allah'a yalvardığı gece gördüğü rüyada "Ey Oruç! İslam uğruna her ne eziyet çekersen sabret, ferahın yakındır. Sen sekiz yüz altın vermeye razı olmuştun ama buradaki kısmetin kesilmediği için işin aksi gitti. Allah seni bir akçe vermeden kurtarmaya kadirdir. Daha çok gazalar edeceksin." müjdesini aldı. Sabah olunca, Rodos kaptanları bir gün kendilerinin de esir durumuna düşebileceklerini ve bu yüzden Ouç Reis'e bu kadar işkence yapmanın akıllıca olmadığı konusunda ittifak ettiler. Rodos Kralı'nı da ikna eden kaptanlar zindandan çıkarttırdıkları Oruç Reis'i bir gemide kürekçi yaptılar. Bir çok lisan gibi Rumcayı da çok iyi bilen Oruç Reis şen tabiatlı ve hoşsohbet bir kimse olduğundan kendisiyle bir kere konuşan yanından ayrılmak istemezdi. Böylece geminin kaptan ve mürettebatıyla da yakınlık kurmuştu. Fakat gemideki bir papaz bu durumdan rahatsız olup gemidekileri uyararak Oruç Reis'le bu denli yakınlaşmamalarını, aksi halde güçlü kişiliğiyle hepsini Müslüman yapacağını söyledi. Bu olaydan sonra Oruç Reis'e karşı soğuk davranmaya başlayan mürettebat "Muhammed seni elimizden kurtarsın da görelim bakalım" diyerek dalga geçmeye başlamışlardı. O gece Oruç Reis gözyaşları ile yine sabaha kadar Allah'a yalvarıp kendisini kurtarması için dua etti. Nihayet gemi Antalya yakınlarında iken çıkan şiddetli bir fırtına ve bastıran karanlığı fırsat bilerek denize atladı ve yüzerek karaya çıkarak Antalya'da bir Türk köyüne sığındı. Burada kendisini misafir etmek için birbirleriyle kavga eden misafirperver köy halkının yanında 10 gün kaldı. Daha sonra şöhretini duyup kendisini çağıran Mısır Memlük Sultanı Kansu Gavri'nin Hind tarafına göndereceği 16 gemilik bir donanmaya Serasker olma teklifini kabul ederek donanmayı alıp İskenderun Körfezi'ne geldi. Oruç Reis'in donanmayla İskenderun'a geldiğini duyan Rodos Şövalyeleri âni bir baskın yapınca Oruç Reis gemileri karaya oturtarak ellerinden kurtuldu. Ardından Antalya’da 18 oturaklı bir tekne yaptırıp Rodos sahillerini basarak korsanlığa başladı. Derhal Divân'ı toplayan Şövalyeler Kralı'nın emriyle hazırlanan 5-6 Rodos gemisi Oruç Reis'i bir limanda bastırdıysa da yine yakalayamadı. Oruç Reis Antalya'ya dönerek o sırada Antalya Sancakbeyliği'nden Manisa'ya tayini çıkan Yavuz Sultan Selim’in kardeşi Şehzade Korkut'un himayesine girdi. Şehzade'nin kendisine hediye ettiği 2 gemiyi almak için İzmir'e giderek leventlerini topladı ve ardından Midilli'ye gitmek üzere denize açıldı. Yol boyunca toplam 5 Venedik gemisini içindeki 24.000 altın ve bol miktarda ganimetle ele geçirerek memleketi olan Midilli'ye ulaştı. Limanda kendisini karşılayan Hızır ve İshak Reis'le buluşarak hasret giderdi. Bir müddet sonra Mısır'a giden Oruç Reis -daha önce Rodos Şövalyeleri'nin yaptığı baskında 16 gemiyi karaya oturttuktan sonra Mısır'a geri dönmediği için- kırgın olan Mısır Sultanı'nın yanına giderek af diledi ve yolda ele geçirdiği 7 düşman gemisini kendisine hediye etti. Oruç Reis'in inceliğine çok sevinen Sultan kendisini ve leventlerini en iyi şekilde ağırladı. (1512) Bahar gelince yeniden denizlere açılarak Kıbrıs sularına gelen Oruç Reis burada 5 Venedik gemisi daha ele geçirip ganimet mallarını satmak üzere Cerbe Adası'na gitti ve orada Hızır Reis'le buluştu. Kendilerine emin bir sığınak arayan iki kardeş 1512 yılında Tunus'a giderek Sultan Ebu Abdullah Muhammed'den gemilerini barındırmak için bir liman istediler. Hak yolunda savaşacaklarını, aldıkları ganimetleri Tunus pazarında satacaklarını, bundan Tunusluların da faydalanacağını, Sultan’a ganimetlerinden beşte bir pay vereceklerini bildirerek bir anlaşma yaptılar. Sultan'la yaptıkları bu anlaşma sonucunda da, Halku'l Va'd Limanı'na yerleştiler. İşte daha sonra bütün Avrupa'ya "Barbaros Kardeşler" olarak nam salacak Hızır Reis ve Oruç Reis’in tarihe geçen ve Akdeniz'i adeta bir Osmanlı gölüne çeviren seferleri böylece başlamış oldu.

Kışı Halku'l Va'd Limanı'nda geçiren iki kardeş bahar gelince 5 gemiyle denizlere yelken açıp Sardunya Adası açıklarında içinde bal, zeytin, peynir, buğday ve demir bulunan toplam 4 düşman gemisini içindeki 150 esirle ele geçirdikten sonra Tunus'a döndüler. Ertesi bahar Anapoli Limanı açıklarında içinde 525 İspanyol'un bulunduğu sultat yüklü büyük bir gemiyle giriştikleri ve 150 levendin şehid olduğu şiddetli savaşta esir aldıkları 183 İspanyol dışında düşmanın tamamını öldürdüler. Oruç Reis'in de ağır yaralandığı bu savaştan sonra 1 gemi daha ele geçirerek Tunus'a döndüler. Barbaros Kardeşler'in hemen yok edilmezse ileride başlarına büyük işler açacağını anlayan İspanyollar iki kardeşi yok etmek için üzerlerine 10 adet donatılmış gemi gönderdiler. Leventler bir manevrayla bu gemilerden 4'ünü ele geçirdiler. Kaçan diğer 6 gemi ise İspanyol işgalindeki Becaye Kalesi altına girerek yattı. Oruç Reis onları da ele geçirmek istedi. Kaleden yağmur gibi top ve tüfek misketleri yağdı. Oruç Reis'in sol koluna misket isabet edip ağır yara alınca 60'dan fazla şehit verdikleri savaşta 300 İspanyol'u öldürülüp 150'sini de esir alarak geri çekildiler. Tunus'a dönen Barbaros bütün cerrahları çağırtıp Oruç Reis'in kolunu kurtarana ağırlığınca altın vermeyi vaad etti ise de çok kötü durumdaki sol kol kesilmek zorunda kalındı ve daha sonra yerine gümüş bir kol takıldı.

Oruç Reis iyileşip, bahar gelince İspanya'ya akınlar yapan levendler destan yazmaya devam ediyordu. Bu sırada adları bütün Avrupa'da destanlaşmış olan Barbaros Kardeşler, Korsika seferinden sonra kışı geçirmek üzere memleketleri olan Midilli'ye gidip dost ve akrabalarıyla hasret gidererek, ada halkını çeşitli hediyelerle sevindirdiler. Burada 3 yeni gemi daha yaptırıp Anadolu'dan levend yazılmak için akın akın gelen genç yiğitlerden seçim yaparak yeniden denizlere açıldılar. İçleri buğday, zeytinyağı, fildişi ve çok sayıda ganimetle dolu 15 düşman gemisini 1.000'den fazla esirle birlikte ele geçirip Tunus'a döndüler. Kışı burada geçirip baharda 12 gemiyle denize açılarak gittikleri Sicilya'da bir kaleyi basıp 300 esir aldılar. Ardından içi şeker, çuha, kurşun, barut, gülle ve seren direğiyle dolu toplam 5 düşman gemisini ele geçirdiler. En büyük teknelerde bile kullanılabilecek derecede kaliteli ve uzun olan seren direklerini seçilmiş 200 esirle birlikte Yavuz Sultan Selim'e hediye olarak gönderdiler. 6 gemiyle İstanbul'a giden Piri Reis hediyeleri Sultan'a sundu. Sultan da Piri Reis ve leventlerine çok değerli hediyeler vererek, Barbaros ve Oruç Reis'e iletilmek üzere altın yaldızlı 2 gemi, elmas kabzalı 2 kılıç ile hil’atlar ve sorguçlar hediye etti. Padişah'ın gönderdiği harikulade gemileri gören Oruç Reis çok sevindi. Büyük bir merasim düzenlendi ve bütün Tunus erkanının önünde Piri Reis tarafından Oruç Reis'e kılıç kuşatılıp, hil’at giydirildi. Ertesi gün Padişah hediyesi olan altın yaldızlı gemilerine binip İspanyol işgalindeki Becaye Kalesi'ne 2033 levendle çıkarma yaparak burayı fethettiler. (1513) Çok stratejik bir kale olan Becaye'nin fethi İspanya'da deprem etkisi yaptı.

Becaye'nin fethinden sonra Türkler'in gücünü gören Araplar ülkenin her yerinden heyetlerle gelmeye başladılar. İspanyol işgalinde büyük acı çeken Cezayir şehri halkının da yardım istemesi üzerine bu şehre 500 leventle yürüyen Oruç Reis şehrin büyük kısmını ele geçirdi. (1516) Cezayir'in ele geçirilmesinden sonra Oruç Reis, Cezayir Sultanı ilan edildi. Cezayir'de yönetimi düzenlemek için kardeşiyle iş bölümü yapan Barbaros Cezayir'in doğu kısmının, Oruç Reis ise batı kısmının idaresini üstüne aldı ve bütün ülkede nüfus ve arazi sayımı yapıldı. Cezayir'i ele geçirerek hızla güç kazanan Barbaros Kardeşler'in gün geçtikçe büyüyen bir tehdit oluşturması sebebiyle telaşa kapılan İspanya bir süre sonra Cezayir Limanı'na 40 gemilik büyük bir çıkarma yaptı. Gece olunca şehir kalesinden gizlice çıkan Oruç Reis 2.000 levendle birlikte İspanyollar'a arkadan bir gece baskını düzenledi. Zifiri karanlık, korkunç bir fırtına ve yağan şiddetli dolu altındaki İspanyollar neye uğradıklarını şaşırıp gemilerdeki askerlerini de indirince birbirlerini öldürmeye başladılar. Bir süre sonra Cezayir Kalesi'nden -Arap, Berberi ve Endülüslülerin de bulunduğu- 2.000 asker daha levendlere yardıma geldi ve sabaha kadar süren çatışmalarda 25.000 İspanyol askeri öldürüldü. Sadece 300 şehidin verildiği bu büyük savaşta İspanyollar'dan 2.700 asker de esir edildi. Ertesi yıl Tenes Şehri'ni ele geçirdiler. (1517) Fakat; Barbaros şehrin yönetimi için bir Subaşı tayin edip Cezayir'e döndükten sonra kaçan Tenes Beyi'nin Arap ve İspanyol askerleriyle birlikte tekrar Tenes’i ele geçirdiği haberi ulaştı. Bu duruma çok öfkelen Oruç Reis Cezayir Uleması'nın Tenes Beyi hakkında verdiği "Katli vacip, canı ve malı helaldir" fetvasını yazılı olarak aldıktan sonra Tenes'e gitti. Korkan şehir halkı Tenes Beyi'ni Oruç Reis'e teslim etti. İspanyollarla işbirliği içindeki Bey'in boynunu vurduran Oruç Reis şehir halkından da bağlılık yemini alarak geri döndü. Cezayir'de yönetimi düzenlemek için kardeşiyle iş bölümü yaptı. Cezayir'in doğu kısmının yönetimini Hızır Reis, batı kısmının yönetimini ise Oruç Reis üstüne aldı ve bütün ülkede nüfus ve arazi sayımı yapıldı.

Cezayir Ülkesi'nin en büyük ikinci şehri olan ve sürekli baş ağırtan Tlemsen de İspanyol himayesinde, kötü bir Sultan'ın yönetimindeydi. Fakat huzursuzluğu artan Tlemsen halkı ayaklanarak Sultan'ı kaçırdılar ve Oruç Reis'e bağlılıklarını ilan ettiler. Tlemsenliler'in bu davranışı -böylesi büyük bir şehri savaşsız ele geçiren- Oruç Reis'i çok sevindirirken İspanyollar'ı ise telaşlandırdı. Tlemsen'i, buraya yakın binlerce askerin konuşlandığı çok güçlü bir kale olan Vahran Kalesi'nden yöneten İspanya'nın Afrika'daki en büyük komutanı da bu kalede bulunmaktaydı. Vahran Komutanı kaçan Tlemsen Sultanı'na 20.000 altın göndererek ordu toplayıp şehri geri almasını istedi. Tlemsen önlerinde 2.000 levendin 10.000 İspanyol ve Arap'a karşı yaptıkları ve üç buçuk saat süren savaşta 400 esir dışında düşmanın tamamı kılıçtan geçirilerek öldürüldü. (31 Ocak 1518) Aralarında İshak Reis'in de bulunduğu yaklaşık 1.000 şehit veren levendler kışı geçirmek üzere Kal'atü'l Kılâ'da konuşlandılar. İspanyolların ifadesiyle "Bir an önce söndürülmezse hristiyanlığın büyük bir bölümünü yakacak olan bu ateş"in yok edilebilmesi için İspanya Kralı'nın emriyle harekete geçen Vahran (Oran) Valisi Diego de Cordoba 35.000 askerle Kal'atü'l Kılâ'yı kuşattı. 3 ay bu büyük kuvvete karşı duran Oruç Reis, bıkan düşmanın anlaşma teklifiyle kaleyi boşaltırken -anlaşma dışı olarak- silahlarının da istenmesine karşı çıkarak 1.000 levendiyle birlikte savaşa savaşa şehri terketti. Rio Salado Irmağı üzerinde kurulu köprüye ulaşan Oruç Reis'in amacı, sağ kalan levendleriyle köprüyü geçerek köprüyü atmaktı. Fakat levendlerinin kendisine "Baba" diye seslendikleri Oruç Reis aç ve susuz durumdaki levendlerin yarısı köprüyü geçemeyince köprüyü atmaya kıyamadı ve kılıcını çekerek düşmanların içine daldı. Garcia Fernandez de la Plaza komutasındaki binlerce İspanyol'dan yaklaşık 100'ünün hep birlikte kılıç çekmesiyle şehit edilen Oruç Reis'in başı kesilerek İspanya Kralı'na gönderildi. (10 Ekim 1518) Oruç Reis'in cenazesini almayı başarıp naaşını defneden levendlerden sağ kalan 340'ı kara haberi getirince Barbaros büyük bir üzüntü ile sarsıldı. Ağabeyinin şehit edilmesine duyduğu öfkeyi: "Ah, bütün Frengistan'ı kılıçtan geçirsem kardeşlerimle yoldaşlarımın intikamını alamam!" sözleriyle belirten Barbaros, Afrika ve Akdeniz'i düşmanlarına dar etmeye and içti. Bu büyük Türk Denizcisi'nin şehit edilmesi İspanya'da ise büyük bir coşku ve sevinçle karşılandı. Öyle ki Garcia Fernandez de la Plaza'ya -oğulları ve torunları ile soyundan gelenler de dahil- İspanya Kraliyet İmtiyazı verilerek, Oruç Reis'in resim ve simgelerini üstlerinde, evlerinde, kapılarında ve istedikleri her yerde ebediyen taşıma ve kullanma hakkı tanındı.

Cezayir'in ilk Türk Sultân'ı olan Oruç Reis, Kuzey Afrika'daki Türk varlığının öncülüğünü yaptı. Zeki, cömert, merhametli ve şen olmasının yanısıra sözünü sakınmayan, korkusuz ve sert bir tabiatı vardı. Sohbetiyle insanları kendisine bağlar, sıcaklığı ve güvenilirliğiyle de kolayca kalplere girerdi. Leventleri ve yerli halk tarafından çok sevilip sayılır, yiğitliği ve babacanlığı sebebiyle "Baba Oruç" diye anılırdı. Korsanlık hayatı boyunca Avrupa'nın korkulu rüyası olmasının yanı sıra korsanlığa ailesinde ilk olarak o başlayarak küçük kardeşi Hızır Reis'e de yol açtı ve böylece dünyanın en büyük deniz savaşçısının yetişmesinde büyük pay sahibi oldu. Halen Cezayir halkı tarafından çok sevilen Oruç Reis hayırla yâd edilmeye ve büyük bir lider olarak kabul görmeye devam edilmektedir.
Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde Barbaros Hayrettin, Turgut ve Piyale Paşaların bulundukları deniz muharebelerine katıldı. Gösterdiği yararlıklar üzerine 1550’de, Sisam Adası malikane olarak kendisine verildi. 1565’te İskenderiye Beylerbeyliğine tayin olundu. Mısır donanmasıyla Malta Seferine katıldı. Turgut Reisin bu muharebede şehit düşmesi üzerine Trablusgarp Beylerbeyi oldu. 1568’de Barbaroszâde Hasan Paşanın yerine Cezayir Beylerbeyliğine tayin edildi. 1570’de Papanın teşvikiyle meydana getirilen Haçlı donanmasına karşı İnebahtı Deniz Savaşına katıldı. İnebahtı Deniz Savaşı sırasında donanmanın 42 parçalık bir filosuna kaptanlık eden Uluç Ali Paşa, akıllıca yaptığı manevralarla Malta donanmasını batırarak İstanbul’a dönmeyi başarır. Kanuni’den sonra Sultan II. Selim’e de vezirlik eden Sokullu Mehmet Paşa, bu yürekli ve yetenekli denizcinin Uluç olan lakabını Kılıç’a çevirerek onu donanmanın başına getirir. Sokullu, paşadan yeni bir donanma inşa etmesini şu sözlerle emreder: “Paşa, paşa! Sen bu devleti anlayamamışsın! Eğer bu devlet isterse, bu donanmadaki gemilerin halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan donatır! Eğer zamanında sana istediğin malzemeyi veremezsem, gel benden bunları iste!” ve İnebahtı’dan beş ay sonra, Kılıç Ali Paşa kumandasında 300 parçalık bir donanma, yine İtalya açıklarında gezinmeye başlar…

İkinci Sultan Selim (1566-1574) tarafından Kaptan-ı Deryalığa getirildikten sonra 1572’de Akdeniz, 1573’te İtalya, 1574’te Tunus Seferlerine çıktı. Bu seferler neticesinde Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyeti pekiştirilerek, İspanyolların elinden Tunus’u aldı. 26 Temmuz 1574’te Fas Kalesini yaptırdı. 1584’te Kırım Seferine katıldı. 1585’te Suriye ve Lübnan’daki Derezî (Dürzî) asilerinin yola getirilmesi için donanmasının başında İskenderiye’ye gitti. 21 Haziran 1587 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Tophane’de Mimar Sinan’a yaptırdığı caminin yanındaki türbesine defnedildi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun en kuvvetli devri olan 16. yüzyılda yetişen büyük denizcilerden olan Kılıç (Uluç) Ali Paşa, Akdeniz’de Osmanlı bayrağını dalgalandırırken, Hıristiyan devlet korsanlarının tavizsiz takipçisiydi. Adı Avrupa kaynaklarına “Occhiali” olarak geçmiştir. Kanuni Sultan Süleyman, İkinci Selim ve Üçüncü Murat zamanlarında Osmanlı İmparatorluğu'na hizmet edip, şanlı Türk zaferlerinin kazanılmasında emeği geçen kumandanlardandır. 16 yıl süren kaptan-ı deryalık zamanında büyük harp gemilerinin inşasına ehemmiyet verdi. 1586’da Yeni Saray’da padişah için bir hamam, Boğaziçi kıyılarında iki cami yaptırdı. Hanımı Selime Hatun da Fındıklı’da (Salıpazarı ile Kabataş arasında bir semt) bir mescit yaptırdı. Her ikisi de muhtaçların ihtiyaçlarını giderir, binlerce kimseye muntazam bir şekilde aylık verirlerdi.
Meşhur Osmanlı amirallerinden Murat Reis Rodos’ta dünyaya gelmiştir. Genç yaşında Garp Ocağına dâhil olup, Barbaros’un emrine girdi. Barbaros’la çeşitli sefer ve akınlara katıldı. Gemi kaptanlığındaki sevk ve idâresi, cesâreti, yiğitliği onu Barbaros’la berâber İstanbul’a götürdü. Barbaros Hayrettin Paşa 1534’te Osmanlı Donanmasının başına getirilince, Murat Reis, Haliç’te gemilerin hazırlanmasında büyük yardımlarda bulundu. Barbaros Hayrettin Paşa'nın Osmanlı Kaptan-ı Deryası olarak katıldığı bütün seferlere iştirâk etti.

25-26 Eylül 1538 gecesi Preveze’ye çıkarma teşebbüsünde bulunan Haçlı donanması üzerine kahramanca saldıran Murat Reis, onların bu teşebbüsüne mâni oldu. Târihin sayfalarındaki altın zaferlerden biri olan 28 Eylül 1538 Preveze Deniz Savaşı'nda kahramanca dövüştü.

1552 yılında Hint Kaptanlığına getirildi. Avrupa-Hindistan deniz yolunu ellerine geçirmek için uğraşan Portekizlilerle amansızca mücâdele etti. Hürmüz Savaşı'nda kendisinden sayıca fazla, kuvvetli Portekiz donanmasına saldırdı. Gece karanlığına kadar cesâretle savaşan Murat Reis, kalan gemileriyle Basra’ya çekildi. 1553 yılında Hint Kaptanlığından alındıktan sonra, Kıbrıs’ın fethi sırasında keşif ve emniyet filosu komutanlığına getirildi.

1570 Martında yirmi beş kadar gemiden ibâret filosu ile İstanbul’dan hareket ederek Girit-Rodos-Kıbrıs arasında karakol görevine başladı. Savaş ve nakliye gemileri Rodos yakınlarına varıncaya kadar bu görevine devam eden Murat Reis, ana donanmaya katıldı. Kıbrıs’a yapılacak çıkartmada Murat Reis’e, Güney Ege’de karakol görevi verildi. Kıbrıs fethedilip, donanma İstanbul’a dönünceye ve alınamayan tek kale Magosa ele geçinceye kadar, Girit Adasındaki Venedik donanmasının yapması muhtemel bir harekâtına karşı görevine devam etti.

Daha sonra da Osmanlı donanmasındaki hizmetlerine devam eden Murat Reis, Anadolu-Mısır ticâret yolunu kesmeye uğraşan korsan gemilerle mücâdele etti. 1609’da Ege Denizine açıldığı sırada Türk ticâret gemilerinin yollarını kesmek için, on gemiden müteşekkil bir Malta filosunun Kıbrıs açıklarında görüldüğünü haber aldı. Süratle gemilerin bulunduğu tahmin edilen yere doğru yol alan Murat Reis onları yakaladı. Fresine adlı bir şövalyenin komuta ettiği filoya önce uzaktan, sonra da yakından isâbetli top atışları ile hücum etti. Maltalıların meşhur gemileri “Kızıl Cehennemi” armasından başlamak üzere âdetâ budadı. Sonunda, yol alamayan gemi teslim alındı. Maltalıların on gemisinden altısı Türkler tarafından zaptedildi ve esirler kurtarıldı.

Bu savaşta yüz yaşında olmasına rağmen düşman gemilerine rampa edildiği zaman korsanlarla gemi güvertesinde çarpışan Murat Reis ağır yaralandı. Bütün ömrünü devletine hizmet için denizlerde geçiren usta denizci, tecrübeli kaptan Murat Reis’i, Kaptan-ı Derya Halil Paşa tedâvi için Kıbrıs Adası'na çıkarttı. Fakat yarası çok ağır olan Murat Reis, kurtarılamayarak 1609’da şehit oldu. Vasiyeti üzerine Rodos Adasına defnedildi.
Büyük Türk Denizcilerinden, asıl adı Ahmet Kemalettin olup, 1451 yılında Karaman’da doğdu. Osmanlı tarihi kaynakları onun Karamanlı olduğunu belirtir.Kemal Reis ünlü Türk amirali ve coğrafya bilgini Piri Reis'in amcasıdır.Gençliğinde korsanlık yaptı, daha sonra Gelibolu'da Osmanlı donanmasına deniz piyadesi (azap askeri) olarak girdi ve azaplar reisliğinde bulundu. Eğriboz seferinde Mahmut Paşa kumandasındaki donanmaya katıldı, adanın fethinden sonra (1470) oraya yerleşti. Adadaki korsanların reisliğini üzerine alarak Venediklilerle mücadele etti. Türkler ve Venedikliler arasında ün yarattı.

1487 yılında II. Beyazıt kendisinden yardım isteyen Granada (Gırnata) hükümdarı Hasan'a yardım için bir korsan filosuyla birlikte Kemal Reis'i gönderdi. Kemal Reis Endülüs Müslümanlarının İspanya ile yaptığı savaşta bir İspanyol filosunu bozguna uğrattıktan sonra, Malaga şehrini fethetti, yardımı sağladı ve batı Akdeniz'in ele geçirilmesinde etkili oldu.

Türk savaş gemilerine dünya denizcilik tarihinde ilk defa uzun menzilli toplar yerleştirdi. Cerbe adasında ve Cezayir'in Becaye (Bogue) limanında Türk donanması için üsler kurdu. Bu üsleri kullanarak İtalya, Fransa, orta ve batı Akdeniz adalarında korsanlık yaptı. Malta adasına yaptığı baskında ada hakiminin oğlunu esir aldı. Başarıları Kaptan-ı Derya Sinan Bey tarafından padişaha bildirildi ve padişah tarafından mükafatlandırıldı. Kuzey Afrika kıyılarında mahalli Müslüman emirlerin işlerine karıştı.

1495 yılında padişah tarafından İstanbul'a çağırıldı. Osmanlı donanması hizmetine girdi. Donanmada birçok yenilikler ve düzeltmeler yaptı. Bir yıl sonra Çukurova'nın Haremeyn evkafı (Mekke ve Medine'ye tahsis edilen vakıflar) gelirlerini deniz yoluyla İskenderiye'ye götürdü.

28 Temmuz 1499'da İyonya denizinde küçük Sapienza açıklarında Burak Reis'in de yardımıyla yaklaşık 200 gemilik Venedik donanmasını perişan ederek 15. yüzyılın en büyük deniz savaşını kazandı.

1500 yılında Kefalonya'yı fethetti, 1501'de 22 parçalık donanmasıyla Venediklilerle yapılan Navarin deniz savaşını kazandı. 1502 yılında Santa Maria adalarını aldı. 1503'de Rodos yakınlarında Saint Jean şövalyelerini yenerek Rodos Amiralini esir aldı. 1504'de (bazı kaynaklara göre 1507) Rodos adasına asker çıkararak kasaba ve köyleri yağmaladı. Aynı yıl padişahın emriyle Mısır'a giderek Memluk sultanı Kansu Gavri ile görüştü.

1510'da İspanya'ya ikinci bir sefer yaptı ve İspanya kıyılarını yaktı. İspanyol egemenliği altında yaşayan bir kısım Endülüs Araplarını İspanyolların zulmünden kurtarıp gemileriyle kuzey Afrika'ya taşıdı. Bu seferde yanında 35 yaşlarında bulunan yeğeni Piri Reis de vardı.

1511 yılında Adalar denizindeki savaşa giderken yolda yakalandığı bir fırtınada gemisi ile birlikte batarak boğuldu. Reisülmücahidin adı verilen Kemal Reis'in ölümü Bütün Akdeniz'de üzüntüyle karşılandı. Denizciliğinin yanı sıra Osmanlı donanmasına getirdiği en önemli yenilik uzun menzilli topları ilk defa kullanmış olmasıdır. Zaferleri, yaptığı hizmetleri ile Türk denizciliğinin şöhretli kumandanlarından olan Kemal Reis Barbaros kardeşlerin gerçek öncüsüdür.
Top