Türk Denizcileri

Barboros Hayreddin Paşa’nın Hayatı (Hızır Reis)

Barboros Hayreddin Paşa

Barbaros Hayrettin Paşa (1467-1546), Osmanlı tarihinin en büyük denizcisidir. Hayrettin Paşa, Akdeniz’de Osmanlı egemenliğini pekiştirmiş, ortak Avrupa donanmasını Preveze Deniz Savaşı’nda yenmiştir.

Barbaros Hayrettin Paşa’nın asıl adı Hızır’dı (Hızır Reis). Ona Hayrettin adını, hizmetinde bulunduğu Kanuni Sultan Süleyman verdi. Avrupalılar ise onu, sakalının kızıla çalması nedeniyle Barbarossa ya da Barbaros (kızıl sakal) olarak adlandırdılar.

 

Turgut Reis

Turgut Reis, Trablusgarp fatihi olarak anılan ünlü Türk denizcisi ve korsanı Trablus beyidir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Menteşe (Muğla) Sancağı'na bağlı Seroz(Saravuloz) Köyü'nde, tahminen 1485 yılında doğdu. O dönemde Bodrum Kalesi halen Rodoslu St.John Şövalyeleri'nin elindeydi ve Bodrum yarımadasının kıyıları Hıristiyan korsanların yağmasına açıktı. Bu risk nedeniyle Türk yerleşimleri çoğunlukla kıyıdan uzak yerlere kuruluyordu. Seroz da bir dağ köyüydü ve ahalisi geçimini denizden sağlamıyordu. Turgut Reis'in babası da Veli isminde bir çiftçiydi. Buna rağmen, Menteşe yöresi gençlerinin çoğu gibi Turgut'un hayallerini de yiğit bir deniz gazisi olmak süslerdi. Gençliğinde cirit, güreş ve ok atmada gösterdiği ustalık ve cesaretiyle çevrede tanınıp Menteşe kıyılarından levent toplayan Hızır Reis'in adamları tarafından seçilerek, Cezayir leventleri arasına alındı. Pek çok muharebelerde cesaret ve silahları kullanmadaki maharetiyle büyük kahramanlıklar gösterip, Barbaros’un takdirini kazandı ve reis oldu.

Preveze Deniz Zaferi'nin kazanılmasında büyük hizmetleri görüldü. Muharebe sırasında harp hattının gerisinde ihtiyat filosuna kumanda etti. Harbin en şiddetli zamanında, yerinde yaptığı çevirme ile Andrea Doria'yı geri çekilmeye mecbur etti. Geri çekilen düşmanı takip ederek pek çok gemiyi zaptetti.

Akdeniz'in Hıristiyan yakasında Dragut adıyla tanınan Turgut Reis'in yağma seferleri, kralların da gündemindeydi ve kendisini etkisiz hale getirmek üzere birkaç defa takip filoları oluşturuldu. Kendisine bağlı 8 gemilik şahsi filosuna komuta eden Turgut Reis, bu küçük çatışmalardan zaferle ayrıldı. Ancak, 1540’ta Salih Reis ile beraber Akdeniz’deki korsan gemilerine karşı açtıkları mücadele günlerinde, Korsika’da gemisini yağlarken, 15 kadar gemiyle ani bir baskın yapan Giannettino Doria tarafından yakalanarak gemisinde esir edildi ve forsaya vuruldu. Dört yıla yakın eziyet ve sıkıntı içinde kürek çekti. Daha sonra Cenova'ya götürülüp hapsedildi.

Kendisini kurtarmak amacıyla Barbaros Hayrettin Paşa'nın sunduğu fidye teklifleri geri çevrildi. Ancak Kanuni'nin emriyle Fransa Kralı Fransuva'ya destek vermek üzere 120 parçalık bir donanma ile Marsilya'ya hareket eden Barbaros'un, ani bir şekilde Cenova önlerinde demir atmasıyla; şehir meclisi fidye görüşmelerine yanaşmak zorunda bırakıldı. Şehir, Türk toplarının menzili içindeydi. Bazı kaynaklara göre o sırada açık denizde olan, Turgut Reis'in forsaya vurulduğu gemi derhal limana çağırıldı ve ünlü amiral, Türk donanmasına teslim edildi.

Turgut Reis'i büyük bir sevgiyle karşılayan Barbaros Hayrettin Paşa, dönüşte yedek gemisini ona hediye etti. Zamanla filosunu büyüten Turgut Reis, Batı Akdeniz’de kendini kabul ettirerek Cerbe Adası'na yerleşti. Akdeniz’de düşmana aman vermeyen gazalarının sonucunda, Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul’a davet edildi.

Emrinde çalışan Kılıç Ali, Gazi Mustafa, Hasan Reis, Kara Dayı, Kara Kadı gibi kaptanlarla birlikte sekiz gemiyle İstanbul’a gelip, sultana bağlılıklarını arz ettiler. Kanuni Sultan Süleyman, Turgut Reis'e iltifatlarda bulunup Karlıeli Sancakbeyliğini, diğerlerine de yetmişer-seksener akçe ulufeyle, fener taşıma hakkını verdi.

Turgut Reis, bundan sonra bir Osmanlı kaptanı olarak tekrar denize açıldı. İspanyollar, Cerbe Adası'nda kendisini baskına uğrattılarsa da bir dere yatağından gemilerini denize aşırıp Haçlı donanmasının ardına düştü ve büyük bir bozguna uğrattı. Malta Baskını, Manya Zaferi, Selanik limanı önündeki harple kendisini gösterdi.

1548-1550 yılları arasında iki yıl Kuzey Afrika sahillerinde, Müslümanlara yardım etti. Kanuni Sultan Süleyman, Kuran-ı Kerim ile bir kılıç gönderip Trablusgarb’ın fethini istedi. 15 Ağustos 1551’de, Malta şövalyelerinin hakimiyetinde bulunan Trablusgarb’ı fethi, 1552’de Andrea Doria’ya karşı kazandığı Pestiye Zaferi, 1553’te Korsika Adası'nın merkezi Bastia’yı zaptı başarılarından sonra, Trablusgarb Beylerbeyliği'ne getirildi.

Kaptan-ı Derya Piyale Paşa ile birlikte pek çok deniz seferine katılmıştır. 1560’ta Andrea Doria’nın oğlu Giovanni’nin Cerbe saldırısında, Turgut Reis'in Osmanlı donanmasının zafere ulaşmasında çok büyük gayreti görüldü. 1565’te Malta Kuşatması'na katıldı. Bu sırada 80 yaşında olan Turgut Reis, kuşatmada yapılan hatayı belirtmesine karşın büyük bir istekle savaşa katıldı. Ada'nın üç direnek merkezinden en büyüğü olan St. Elmo Kalesi kuşatmasını bizzat yönetti. Gemilerin yelken direklerini söktürerek, kalenin etrafını saran hendek engelini aşmak üzere bir köprü oluşturdu. Kalenin duvarında açılan ve yer seviyesinden yüksekte olan gediğe doğru uzatılan bu köprüyü kullanan leventler, içeri sızmayı denedi. 17 Haziran'da St. Elmo burcunda yapılan bir hücumda, başından yara alarak beş gün baygın yattıktan sonra, 23 Haziran'da şehit oldu. Turgut Reis son nefesini verirken, St. Elmo kalesi Türk hakimiyetine geçmişti. Ancak; Paşa'nın şuuru kapalı olduğu için bu müjdeli haber kendisine açıklanamadı.

Barbaros Hayrettin Paşa'nın;
"Turgut benden yeğdir!" dediği bu deryalar hâkiminin naaşı, Trablusgarp’ta kendisinin yaptırdığı caminin yanındaki türbesine defnedildi. Günümüzde de türbesi, Libyalılar ve onu sevenler tarafından ziyaret edilerek hayır dualarla anılmaktadır.

"Dragut", Avrupalı'ların Turgut Reis'e taktığı lakaptır. Ejderha manasına gelen "Dragon" ile "Turgut" kelimeleri arasındaki ses benzerliği ve Turgut Reis'in, Akdeniz'in hıristiyan yakasına yaptığı yağma seferleriyle sebep olduğu korku ve dehşet; "Dragut" lakabının doğmasına yol açmıştır. Batılı kaynaklar, kendisini hala "Dragut Rais" olarak anmaya devam etmektedir.


Kanuni Sultan Süleyman'ın Trablusgarp Beyi Turgut Paşaya Gönderdiği Bir Ferman

"Trablus-ı Garp Beylerbeyi Turgut Paşa’ya Yetkidir

Şu sıralar makamımıza mektup göndermiş saltanat donanması Trablus-ı garptan döndükten sonra, kafirler cesaret edip, gemiler tedarikiyle, anılan vilayete saldırı hazırlığında olduklarını bildirmiştir. Trablus vilayeti ve halkı, diğer vilayet ve halklar gibi korumamız altındadır. Onlara zarar gelmemesi için her türlü tedbire başvurulacaktır. Dolayısıyla, donanma yeniden hazır ol vaziyetine geçirilip, acilen yola çıkarılmıştır. Donanma ulaşmadan herhangi bir saldırı vukuunda, vilayetin Arap şeyhleri, alim, Salih ve ayanlarına bu yönde emir verilmiştir. Donanma ulaştıktan sonra da herkesle adalet hükümleri gereğince davranırız. Tamir ve onarıma muhtaç yerleri onarırız. Vilayet ahalisine zarar ziyan gelmemesi için çaba harcayınız. Saltanat namus ve şerefine – Allah korusun – ters düşen davranışlardan sakınınız. İhtiyaçlarınızı bildiriniz. Ümit ederim ki Allah’ın yardımıyla, daima din ve devlet düşmanları yenik, devlet ve millet için çabalayanlar muzaffer olur."

Büyük Osmanlı amirallerinden Salih Reis'in doğum târihi kesin olarak bilinmemekle beraber, Çanakkale veya Edremit yakınlarındaki Kazdağı’nda 1488’de dünyâya geldiği tahmin edilmektedir. Çocuk denecek yaşta Oruç Reis’in maiyetinde levend olarak yetişti. Barbaros kardeşlerin Akdeniz’e nam ve korku salan seferlerinde bulundu. Oruç Reis’in şehit edildiği 1518’de otuz yaşlarında olup, tecrübeli, korkusuz, düşmana aman vermeyen tam bir deniz akıncısıydı. Oruç Reis’in şehâdetinden sonra, Barbaros kardeşlerle berâber çalıştı.

Kânûnî Sultan Süleymân Han'ın, Barbaros Hayrettin Paşayı İstanbul’a dâvetinde, onunla beraber gelen reislerin arasında Sâlih Reis de vardı. Sultanın huzûruna, Hayrettin Paşa ile berâber kabul edildi ve deniz albayı rütbesi verildi. Sonra bahriye sancakbeyliğine (tümamiral) terfi etti. Akdeniz’de korsan gemilerine diğer reislerle berâber göz açtırmayan Sâlih Reis, 1540’ta Korsika’nın bir limanında âni baskın neticesinde, Turgut Reisle berâber esir düşüp forsaya vuruldu. Akdeniz’in kendilerine dar geldiği bu korkusuz denizciler, üç yıla yakın eziyet ve sıkıntılar içinde kürek çektiler. Barbaros Hayrettin Paşa, bunların bulunduğu geminin Cenova Limanında olduğunu, câsusları vâsıtasıyla öğrenince, yüz parçalık muhteşem donanmasıyla derhal oraya gitti. Şehrin doçunu, amiral gemisine çağırarak, Sâlih ve Turgut Reislerin akşama kadar teslimlerini istedi. Yoksa Cenova limanında taş taş üstünde bırakmayacağını bildirdi. Bir müddet sonra reisler getirilip teslim edildi.

Sâlih Reis, Preveze Zaferinde (1538) Donanma-yı Hümâyûnun sağ kanadına kumanda etti. 1551’de bahriye beylerbeyi (oramiral) rütbesine yükseltilerek Cezayir eyâletinin beylerbeyliğine getirildi. Fas’ın İspanyollarla anlaşmasına meydan vermeden gerekli tedbirleri alması emredilince, 1553’te Fas topraklarına girdi. Böylece Osmanlı sınırları Atlas Okyanusuna kadar genişledi.

Barbaros Hayrettin Paşa hatıralarında Salih Reis için: "Andrea Doria, benden sonra en çok Salih Reis’e kin beslerdi. Akıl almaz cüreti, görülmemiş zekası, denizcilikteki büyük dehasıyla Salih, bütün kafir hükümdar ve amirallerini yıldırmıştı" şeklinde övgü dolu sözlerle anmaktadır.

Osmanlıların Akdeniz hâkimiyetlerinde, büyük gayretleri görülen Sâlih Reis, çalışkan, zeki, teşebbüs sâhibi, idâreci, kâbiliyetli bir deniz amiraliydi. Barbaros kardeşler gibi dîne, devlete hizmet etmeyi şeref sayardı. Bu meziyet ve kâbiliyetleriyle denizlerde uzun yıllar, şerefli hizmetlerinden sonra, 1556 yılında Cezayir’de vefât etti.
İstanbul, Galata'da doğdu. Sinoplu bir aileden gelmedir. Dedesi, II. Mehmet zamanında tersane kethüdalığında, babası Hüseyin Ağa da Darüssınaa kethüdalığında bulunmuşlardı. Kendisi de tersanede reis olarak çalıştı. Barbaros Hayrettin Paşa'nın yanında yetişti.

Seydi Ali Reis, tersane kethüdası olduğundan, bir deniz harekatında bağımsız olarak kumandanlık yapmadı. Rodos'un fethine (1522) ve daha sonra Akdeniz'de cereyan eden bütün deniz savaşlarına Barbaros Hayrettin Paşa yanında katıldı ve Batı Akdeniz bölgesini çok iyi öğrendi. Preveze Deniz Savaşı’nda (1538) Osmanlı donanmasının sol tarafına komuta ederek büyük yararlıklar gösterdi ve bu savaştan sonra adı daha çok duyulmaya başlandı. Trablusgarp'ın fethiyle biten harekatta Kaptan-ı Derya Sinan Paşa ve Turgut Reis emrinde çalıştı(1551).

Kanuni Sultan Süleyman tarafından, Portekiz donanmasıyla girdiği deniz savaşını kaybeden Murat Reis'in yerine Hint Kaptanlığına atandı ve Basra'daki donanmayı Süveyş'e getirmekle görevlendirildi.

Bu olay onun yaşamının da dönüm noktası oldu. 15 gemiyi derhal tamir ettirerek uygun deniz mevsimi için beş ay bekledi ve donanması ile Basra'dan ayrıldı (1554). Basra'dan aldığı 15 kadırga ile Süveyş'e doğu yol alırken Horfakan şehri açılarında 25 parçalık Portekiz donanmasıyla karşılaştı. Yapılan çarpışmada Portekizliler bir gemi kaybedip geri çekilince yoluna devam etti. Maskat yakınlarında 34 parçalık bir Portekiz Donanmasının saldırısına uğradı. Güney Arabistan sahillerinde dağların denize dik inmesinden faydalanarak, gemilerini Portekiz donanmasıyla kıyı arasına soktu, savaş başladığı zaman dağların kestiği rüzgar sebebiyle Portekiz donanmasının yelkenli gemileri hareketsiz kaldı, kürekli gemileriyle hızlı hareket ederek düşmanın sayı üstünlüğünü yok etmeye çalıştı. Yapılan savaşta Portekizlilerin altı gemisi batırıldı, Osmanlı donanmasının da beş gemisi battı, biri de yandı (1554).

Umman sahilindeki Zufar limanı geçilerek Şihr şehri hizasına gelinince, günbatısı yönünden fil tufanı (Tufan-ı Fil) veya Tsunami denilen bir fırtına çıktı. Çıkan fırtına yüzünden Seydi Ali Reis kalan dokuz kadırgalık donanmasıyla birlikte kıyıdan uzaklaşmak zorunda kaldı. Fırtınaya kapılan, günlerce denizde çalkalanan gemiler doğuya doğru sürüklenerek Hindistan kıyılarına, Gücerat sultanlığının Demen Kalesi önüne gelebildi, burada üç gemi karaya vurdu; geri kalan gemilerdeki top ve levazımı bırakarak Seydi Ali Reis elindeki altı gemiyle Surat limanına girdi; çünkü Portekiz donanması onu yakalamak için dolaşıyordu

Seydi Ali Reis buradan Gucerat'ın başkenti Ahmedabad'a gitti. Harap gemilerle Süveyş'e ulaşmak imkansız olduğundan, kalan gemiler satılıp karadan İstanbul'a dönülmesine karar verildi. Seydi Ali Reis Gucerat sultanı Ahmet Han tarafından iyi karşılandı. Daha sonra adamlarından bir kısmı Gucerat Sultalığı'nın emrine girdi. Seydi Ali Reis, Ahmedabad'tan Sind memleketinin başkenti Multan'a, oradan Lahor'a, bu şehirden de Delhi'ye gelerek Timuroğullarından Hümayun Şah'ın huzuruna çıktı (1555).

Hümayun şahın ölmesi üzerine Afganistan - İran yoluyla Anadolu'ya hareket etti (1556). Bundan sonra Kabil, Semerkant, Buhara, Meşhet şehirlerinde hükümdarları gördü.

Buhara civarında Özbeklerin saldırısına uğradı ve yaralandı. İran da Meşhet valisi tarafından tutuklandı, daha sonra serbest bırakılarak Şah I.Tahmasp'a gönderildi. Bir süre göz hapsinde kaldıktan sonra Anadolu'ya geçmesine izin verildi ve Şah'ın Kanuni'ye yazdığı bir mektubu da alarak Kazvin'den ayrıldı (1557). Aynı yıl Bağdat'a ulaştı. Böylece Basra'dan çıkışından 3 yıl 7 ay sonra tekrar Osmanlı ülkesine dönüyordu.

Seydi Ali Reis 1557 mayıs ayı başlarında İstanbul'a vardı ve Edirne'de bulunan hükümdarın yanına gitti. Süveyş donanmasının uğradığı kayıptan dolayı padişahtan af diledi. Dolaştığı yerlerde görüştüğü hükümdarların verdiği 18 nameyi sundu; Ali Reis mahvolmuş bir donanmanın sorumlusu olmakla beraber, başına gelen olağanüstü olaylar kabul edilerek suçlu görülmedi, önce Müteferrika yapıldı, sonra Diyarbakır tımar defterine tayin edildi. Bir süre şehzade Selim'in hizmetinde çalıştı, Galata Hassa gemi reislerinden biri oldu (1560). Son görevi bilinmemektedir. 1562 yılında İstanbul'da vefat etti.


Seydi Ali Reis'in Eserleri

1) Mirat'ı Kainat: Güneşin hareketinden, yıldızların uzaklığından; kıblenin ve öğle vaktinin tayininden, nehirlerin genişliğinin tespitinden ve rub'u meceyyibden bahseden bir eserdir.

2) Hulaset'el-Hay'a: Halep' te bulunurken hey'et ve matematik dersleri alan Seydi Ali Reis, Ali Kuşçu'nun Fethiye isimli eserini tercüme etmiş ancak bununla yetinmeyerek Mahmud b. Omar al Çağmini'den ve Kadızade-i Rûmî Musa Paşa'nın eserlerinden de faydalanarak tercümesine bir çok ilaveler yapmıştır.

3) Kitab Al-Muhit Fi İlm'Al-Eflak Va'l Abhur: Seydi Ali Reis kısaca Muhit adı ile tanınmış olan meşhur eserini 1554'te Haydarabad'da bulunurken kaleme almıştır. Geçirdiği tecrübelerden sonra kaptanlara ve gemicilere kılavuz olmadan Hint denizlerinde kolaylıkla dolaşım imkanını verecek bir kitap hazırlamak isteyen Seydi Ali Reis bu eserinde; yer tayini, zaman hesabı, takvimler, pusula taksimatı, denizcilikte önemli bazı yıldızlar ve yıldız grupları; meşhur limanlar, Hindistan'ın rüzgar- altı ve rüzgar-üstü sahilleri ile Hint denizindeki adalar, rüzgarlar, tayfunlar, sefer yolları hakkında mühim bilgi ihtiva etmekte; kitabın dördüncü bölümünde Yeni Dünya ( Amerika) ya ait bir bölüm de bulunmaktadır. Katip Çelebi, Cihannüma' sında Seylan, Cava, Sumatra ve diğer adalar hakkında verdiği bilgiyi aynen Muhit' ten nakletmiştir.

4) Mir'at ül'Memalik: Seydi Ali Reis'in Hindistan'dan Bağdad'a dönüşünde yol arkadaşlarının, görülen şehirleri, karşılaşılan değişik ve ilginç olayları, ziyaret edilen türbeleri ve çekilen zorlukları anlatan bir kitap yazmasını istemeleri üzerine kaleme almaya başladığı bu eseri 1557' de İstanbul'da tamamlamıştır. Süveyş kaptanlığına tayininden sonra yaşadıklarının bir hikayesi olan bu eserde Seydi Ali Reis, geçtiği memleketler, tanıştığı hükümdarlar ve şahit olduğu olaylar hakkında bilgi vermektedir. Aynı zamanda şair olan Seydi Ali Reis' in Mir'at ül-Memalik'te şiirlerinden örnekler mevcuttur.
1554 yılında Sinan Paşa'nın vefatı üzerine Gelibolu Sancak Beyliği ile Kaptan Paşalığa getirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın şan ve zaferler ile dolu geçmekte olan döneminde, Piyale Paşa’ya da büyük sorumluluklar düşmüş, kendisinden Akdeniz’deki Türk hakimiyetinin devamı istenmiştir.

1553 baharında Piyale Paşa, Turgut Reis ile beraber, 60 parçalık bir donanma ile Akdeniz’e çıkmıştır. Bu seferde İtalya, İspanya yalılarında bazı kaleler zapt ve bazıları muhasara edilmiştir. Tunus hududu içinde bulunan Bizerta limanı ve kalesi 1555’de Piyale Paşa tarafından zapt olunarak, Türk hakimiyetine katılmıştır.

1556 yılında 150 parçalık büyük donanma ile Akdeniz’e açılan Piyale Paşa, İspanyolların elinde bulunan Mayorka Adasını ele geçirmiş ve İstanbul’a büyük ganimetler ile dönmüştür. Piyale Paşa, 14 Mayıs 1560 tarihinde Haçlı Donanmasına karşı Cerbe Deniz Zaferini kazanarak, Akdeniz’de Türk hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Piyale Paşa, bu başarısından dolayı Kanuni Sultan Süleyman tarafından Cezayir Beylerbeyliğine yükseltilmiştir.

Piyale Paşa, Cerbe Deniz Zaferinden sonra 1565 Malta kuşatmasında Turgut Reis ile beraber bulunmuş ve bu seferin ertesi yılında, Sakız Adasını ele geçirmiştir. Bu dönemde Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatı yerine yerine geçen II.Selim, Piyale Paşaya Kubbe Vezirliğini vermiş, Yeniçeri ağası Müezzinzade Ali Paşayı Kaptan Paşalığa getirmiştir. Müezzinzade Ali Paşa, 1571’de İnebahtı’da yenilgiye uğramış, ve 14 yılık Kaptan Paşalığı esnasında daima zaferler kazanmış olan Piyale Paşa, hayatında böyle acı bir mağlubiyetin şahidi olmuştur.

Piyale Paşa'nın Kasımpaşa’da Büyük Piyale Paşa Camisi, mescidi, medrese ve tekkesi bulunmaktadır. Piyale Paşa, bu caminin yanındaki türbede; oğulları ve kızları ile beraber yatmaktadır.
Top